11 Aralık 2012 Salı

Nerelerdeyim

Buralardayım da yazamıyorum. Yılın son ayı malumunuz yoğunluk uçmuş durumda. aslında şu anda bile burda olmamam lazım. İş çok vakit dar. Ama benim konsantrasyon da bir yere kadar. Gün içinde kısacık ama kıpsıcacık blogları turlama izni verdim kendime. Anca okuyorum o arada, kendi bloğuma yazamıyorum süre bitiyor. Şimdi içim elvermedi blogum epeydir güncellenmediği için iki satır bişey yazıp kaçayım dedim.
Şimdi ben gider paşa paşa excel sayfalarıma formüllerime gömülürüm artık gözlerim şaşı olana kadar..
Adios amigos..

22 Kasım 2012 Perşembe

Gelişim setleri


Zamane annelerinin çocuk yetiştirme yöntemleri çok farklı artık. Eskiden –en azından benim çocukluğumda- aileler bu kadar kılı kırk yarmazdı. Hayatın doğal akışı içinde büyüdük. Hiç hatırlamıyorum anne babamın oturup benimle yada ablalarımla “etkinlik” yaptıklarını.  Şimdiki annelerde bende dahil bir faaliyettir gidiyor. Etkinlik yapalım, kaliteli vakit geçirelim, aman zihni açılsın, motor gelişimi artsın diye diye bir çabalamaca bi çabalamaca. Bakıyorum da şimdi Zeyno’nun kitapları nerdeyse benimkilerden fazla. Koca bir sepet dolusu oyuncağı, çeşit çeşit oyuncak setleri var. Ne olacak bir sonraki nesil dehalardan mı oluşacak bu halde?


Bizse çocukluğumuzda kendi oyunlarımızı kendimiz icat eder, eldeki kısıtlı malzemeden ve çokça doğadan bulup buluşturduklarımızla oyunlar oynardık. Misal bahçede evcilik oynardık çiçeklerden ağaç yapraklarından çalı çırpıdan neredeyse çiftlik kurardık. Yağlı çamur dediğimiz şimdinin oyun hamuruna mukabil bir topraktan tabak çanak yapardık.  Neler yapmazdık ki düşünüyorum da hakikaten oyun anlamında çok renkli bir çocukluk geçirdik. Yazın hep dışarıda yakalamaca, çelik çomak, ip atlama, salıncak ve daha bütüüün çocuk oyunlarını çatlayıncaya, suratımız pancar gibi kıpkırmızı oluncaya kadar oynardık. –Salıncak deyince aklıma bir anım geldi; 8-9 yaşlarındayız bizle beraber 6-7 kişilik arkadaş grubumuz var. Zor bela birimizin babasına eğimi hayli yüksek olan kestane ağacına salıncak kurdurmuşuz. Tek tek bineceğimize 6 kişi bir salıncağa çullanıyoruz ve de salıncak da tehlikeli bir yükseklikte. Bahar ve yaz aylarında sorun yok ama sonbahar gelipte kestane dikenleri –kumuşlar- yerlere dökülünce  düşmek sorun. Biz yine bir okul çıkışı hep beraber salıncağa çullanınca ve ipin de kopmasıyla armutlar gibi yerlere saçıldık ve tahmin edin nereye tabi ki dikenlerin üstüne, annelerimiz kaç gün diken ayıklamışlardı üstümüzden.-


Konumuza geri dönecek olursak bana bunları düşündüren bugün çocuk gelişimi için uzman psikologlarca hazırlandığı öne sürülen gelişim seti hazırlayan bir firma tarafından aranıp uzun uzadıya setlerinin ne kadar iyi olduğunu, çocukların gelişimi için olmazsa olmaz olduğunu, zaten çalışan anne olduğum için çocukla yeterli kaliteli vakit geçiremediğimi ve gelişimini desteklemek için bu setlerden mutlaka almam gerektiğini , arada bana ahkam kesen, ders vermeye çalışan bir salağı kibarlığımdan ötürü bir türlü susturamadığım uzun bir telefon görüşmesi yaptım. En sonunda  bir sitenizi inceleyeyim diyerek kapatabildim. Yarım saat geçmeden tekrar aradıklarındaysa bir ay için ücreti mukabilinde göndermelerini, kızımın ilgisine göre de devam edip etmeyeceğime karar vereceğimi söyledim. Onlarsa üyeliğin yıllık olduğunu, sete kesinlikle bayılacağımı  bla bla bla diye devam ederken benim de kibarlığım bir yere kadar ilgilenmiyorum hulen deyip kestirip attım.


Şimdi zamane annesiyim ya, içimi bişeyler kemirmeye başladı. Acaba alsamıydım, ya çocuğumun gelişimi geri kalırsa, ya zekasını açacak bu faaliyetlerden onu bilerek mahrum bıraktıysam duygusu aklımı kurcalamaya başladı.


Şimdi bacılar. Sizlerde bu setleri kullanan var mı? Bu konudaki fikirleriniz nedir? Bunlar bu kadar elzem midir? Ne düşünüyorsunuz hele bi deyin gayri. 

17 Kasım 2012 Cumartesi

Kısa kısa

Vuhuu kış gelmiş, çok soğudu burada hava. sabah evden çıkarken kombinin derecesini arttırıp öyle çıktım. Malum baba kız evde bugün. Bu haftasonu da kışlıkları adamakıllı çıkarmam lazım, kalın kabanım, botlarım, çizmelerim falan.. İyisi mi ben bu haftasonu çoktandır erteleyip durduğum gardrop ve bilimum çekmeceleri düzenleme işine el atayım. Umarım..

 ***

Dün biraz aksiyonlu bir gündü. Tam öğlen yemeğimi yemiş, türk kahvemi elime alıp yerime geçiyordum ki telefonum çaldı, arayan üst kat komşum ve fonda ortalığı yıkan bizim evim alarm sesi.. Üstelik de sabah çıkarken ben alarmı kurmamışken. Aşka gelmiş bizim alarm ortalığı yıkıyor. hemen annemi aradım aksi gibi o da pazara gitmiş evde değil. O lanet sesi bir an evvel susturmak lazım komşulara ayıp olacak. Allah'tan işle evin arası arabayla 5 dakika. Hemen eve gittim, gittiğimde nasıl olduysa susmuştu. Meğersem elektrikler gitmiş uzun süre de gelmemiş, alarmın aküsü mü şarjı mı artık neyse o da bitince alarmın kafası karışmış, iyisimi ben bi cırlayayım demiş. Sevgili komşularım çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü alarmım adına özür dilerim, kusura kalmayınız. Gitmişken, sabah balkona astığım ama ya yağmur yağar da ıslanırlarsa diye endişenak olduğum çamaşırları da toplayıverdim. Kısa günün karı..

***

Bu ara amansız bir yeme modundayım, hani derler ya boşan da semerini ye aynen o şekil. Ama ben kendimi biliyorum, bu dönem geçici bir dönem, düşünmeden hareket etme evresini de geçireceğim. Ama işte bu süreç çok uzamaz umarım. 

***

Zeyno hanımla akşamlar çok keyifli, büyüdükçe ve anlar oldukça paylaşımlar daha çok artıyor. Bir de konuşsa.. Hanımefendi bu konuda çok ketum, ağırdan alıyor. Ama derdini çok güzel anlatıyor ıhh ıhhh'larla yada elimizden tutup götürmesiyle işini gördürüyor da işte sözcüklere dökmüyor bir türlü.

***

Dün evlilik yıldönümümüzdü. Beycağızımla  dört yılı tamamladık. Sabah kalkıp da telefonun alarmını susturmak için koridora çıktığımda telefonluğun üstünde dijital çerçeve içinde kızımın slayt resimleri karşıladı beni. yanındaki notta da "gün boyu kızından ayrı olan bir anneye" diye yazmış canım. Hediyesinden çok ince düşüncesi mutlu etti beni. Hemen işe getirdim masama yerleştirdim. 

***

Az önce telefonda konuştuğumdaysa evde Zeyno'yla kuduruyorlardı. Geldiğimde evimi tanıyabilirim umarım dediğimde tanıyamasanda biraz aşınalık hissetmen için az biraz pay bırakırız dedi sağolsun.. 

9 Kasım 2012 Cuma

Yine aylardan Kasım

Bugün sevgili beycağızımın doğum günü. Canım benim. Bir kez de buradan kutlayayım doğum günüsünü. Akşama mumlarını muhtemelen Zeynep'in üfleyeceği pastasını da keseriz. Severim ben doğum günlerini, hayatın hay huyu içinde en yakınlarımızı bile bazen ihmal edebiliyoruz, böylesi günler bunu kırmak için bir vesile oluyor. Tabii doğum gününün unutulmaması halinde! Unutulursa o da ayrı bir facia :) (biliyorum çünkü, başıma geldi).

Zeyno'cuğum bu aralar anneanneyle takılıyor. Bakıcımızı kış iznine ayırdık. Kısmetse baharda yollarımız tekrar kesişecek. Sabahları güle oynaya anneanneyle gidiyor, anneanne "kızım hadi dışarı çıkalım, kuşlara kedilere bakalım" deyince bizimki hırkası ve ayakkabılarıyla kapıya yapışıyor. Ardından baka kalan bana dönüp bakmıyor bile hanımefendi. Artık yolda kesinlikle kucak istemiyor, merdivenleri keza kendi inip çıkacak (bittabi ben erketede bekliyorum).

Çarşamba günü 1.5 yaş aşıları yapıldı (hatta 2 yaşında yapılan Hep. A aşısını da yaptılar). Aşılarda şimdiye kadar hiç ateşlenmeyen Zeynep'in gece ateşi neredeyse 39'a çıktı. Basit ateş düşürücülerle kontrol altına alındı neyseki. 

Zeyno'nun kış kreasyonunu da bir elden geçirmem lazım. Malum çok çabuk büyüyor bu bıdıklar. Haftasonu ilk iş atkı bere takımını yeniledim, havalar birden soğuyunca ilk o lazım olacaktı sanki. Aslında bahane arıyorum ona alışveriş yapmak için, oysaki annemin demesine göre Zeynep'in şimdiki kıyafetleriyle o 4 çocuğunu büyütmüş. O zamanın koşullarına göre de iyi giydirirmiş bizi. Neyse işte bizimki müsriflik mi yoksa kendimizi mutlu etme aracı mı bilmiyorum ama ben onun için birşey aldığımda çok mutlu oluyorum. 

Evet evet evde giymeye kalın sweetler almam lazım çocuğa, üşüsün mü evladım. ihtiyaç ihtiyaç.. (mazallah donar monar :))


ps: Başlık Tual'den Yine Aylardan Kasım  şarkısından arak. Çok severim.


30 Ekim 2012 Salı

Bayram güncesi

Pek bir sakin ve durağan bir Bayram geçirdik. 

Öyleki ilk gün 9.30'da uyandım. Bey kalkmış namaza gitmiş, gelmiş, kahvaltıyı hazır etmiş bizse Zeyno'la uyur uyanık yayıldık durduk. Sonrası anne ziyareti ve validenin etlerine yardımla geçti. İkinci gün de program aynıydı hemen hemen. Öğleden sonra yine valideye gidiş, oturma yeme içme hali. F.'in ailesi Trabzon'da olduğu için sadece benimkilere gidip durduk. 3. gün eh artık bi hava alalım deyip Beykoz yolunu tuttuk, niyetimiz, koru sahil Allah ne verdiyse gezmekti. Biraz trafiğe takıldıktan sonra kendimizi belediyenin denize sıfır sosyal tesisinde bulduk. Çok önceden öğrenciyken gitmiştim ben oraya, o zamanlar dışardaki cafe ve kapalı alan yoktu sanırsam sadece restoran kısmı vardı diye hatırlıyorum. Neyse dışarıda oturduk ve bol bol deniz havası soluduk.  Dolaşa dolaşa akşam ettik, Zeyno'yla kaydıraklardan kaydık. Bi de cesur küçük hanım kaydırağın tepesinden tek başına büyük bir keyifle kayıyor, bıraksak kendi başına merdivenlerden çıkıp çıkıp tekrar kayacak :)

Akşama ablamlarla bizde çay keyfi yaptık. 4. günü ise Mersinli olan gelinimizden uygulamalı içli köfte eğitimi aldık. Vallahi bende gizli yetenek varmış daha önce hiç yapmayı bile denemediğim köfteyi ilk defasında bile muntazaman yaptım :) Sonra da yaptıklarımızı bir güzel afiyetle yedik. Allah eline sağlık versin gelinimiz de döktürmüştü maşallah. Muazzam bir sofra hazırladı bize. Son günümüzdeyse artık kendimi tatil modundan çıkarıp yavaş yavaş gerçeklere alıştırmaya başladım. tam bir ton ütü yaptım üstelik yarısını Zeyno uyanıkken yaptım. Onu ütüden kollamaktan yoruldum. F'cim ise teee üniversiteden arkadaşlarıyla buluşmaya Üsküdar'a gitti. akşam 8'de eve geldiğinde  trafiğin allak bullak olduğunu ve Cumhuriyet Bayramı kutlamaları nedeniyle sahilin inanılmaz kalabalık olduğunu söyledi. Güzel bir kutlama olmuş netekim. 

Böyle böyle bir bayramı daha bitirdik. Darısı seneye inşallah.

24 Ekim 2012 Çarşamba

Arefe'den..

Bittabi bir arefe gününde daha çalışmaktayız yarım günde olsa. Sabah gözümü zor açtım zaten. Koca kişisi uyandırmayaydı uyuya kalırdım kesin. Gece bölük pörçük bir uykudan sonra normal tabi. Zeyno hanımın burnu tıkalı gece boyunca bi rahat uyuyamadı kızçem. İnşallah bayram boyunca onu da kendimi de bakıma alıcam. Hoş benim pek bakıma ihtiyacım yok da kendimi dinlenmeye alıcam diyelim. Bu bayram bi tarafa gitmiyoruz. Hatta ev dışı aksiyonumuz da az olur sanırsam. Yağmurlu bir İstanbul. Şöyle tatlı sonbahar havalarına geleydi ya tatil, mesela geçen hafta gibi. Park bahçe sahil dolaşırdık. 

Bugünün programı iş çıkışı önce alışveriş, sonra ev, yemek işleri genel bir derleme toparlamaca. Sonra anneme baklava açmaya yardım. (Anne evinde asla kolaya kaçılmaz, öyle hazır baklava yufkalarına itibar edilmez, sarmalar bugünden sarılmıştır, baklavalar el yapımı olacak, bir tepsisi de zaten yarına kadar biter, babamın git gel aşırmalarından).

Bayramda hiçbir programım yok, öyle boş beleş geçirmeyi düşünüyorum. Kızçemle bol vakit geçirip o uyuduğunda kitaplarıma yumulacağım. Hava da böyle yağmurla giderse yapacak başkada bişi yok zaten.

Zeyno hanım da 19. ayın içinde artık. Herşeyi anlıyor, bazen kendince bişeyler anlatıyor ama anlamıyoruz tabi. Konuşma konusunda çok hevesli değil ama ıh ıhh'larla yada bizi elimizde tutup götürmesiyle istediğini gayet iyi anlatıyor. Mutfak plastiklerime pek meraklı. Onları ters çevirip üzerine çıkarak tezgaha uzanıyor. Dışarı çıkarken giydirdiğim hırkasını alıp kapıya gidip kapıya vurmak suretiyle beni dışarı çıkarın isteğini beyan ediyor. Yemek konusu hala sıkıntılı. Çok az yiyor ve sadece belli şeyleri yiyor. Yeni tatlara çok kapalı. Sadece meyveyı itirazsız yiyor.

Bir ara çok fazla dadandığım internet alışverişini kestim diyebilirim. Uzun zamandır ilk defa Zeyno'ya aşağıdaki kitapları aldım netten. D & R'da şu anda indirimdeler.









Resim bakmayı çok seviyor ve nesneleri gayet güzel ayırt ediyor. Bunlar da nesnelerin adlarını öğrenmesine yardımcı olur umarım.

Yarın Kurban Bayramı. Herkesin Bayramı kutlarım, umarım Bayram tadında bir Bayram geçiririz ülkecek. Ve yine umarım ki bu bayramda da klasikleşen bayram tartışmaları, burun kıvırmaları, kurbanını kesenlere hayvan düşmanı muameleleri yapılmaz, ve yine umarım ki akşam haberlerinde kaçan boğa, elini kesen kasap ve bayramda eti nasıl yemeli temalı haberler olmaz :)

Sevgiyle kalınız efenim, iyi bayramlar.



16 Ekim 2012 Salı

Ondan bundan

Sabahları evde kahvaltı yapmıyorum, işe gelince ilk işim hemen mutfağa koşup çayın gelmesini beklemeden kendi çayımı almak oluyor. Çayın eşlikçisi genelde grissiniler oluyor. (poğaçadan iyidir canıım). Bim'in grissinilerini seviyordum çekmecemde stokluyordum genelde ama hain bim artık getirmiyor onlardan.

Sabahları 15 dakika yol yürüyorum servise binmek için, bu hafta abladan işe gidip geldiğimden. Ha söylemedim dimi bakıcımızın babası kaza geçirdi e kızı da haliyle yanında olmak istedi. Bu hafta bakıcısızız netekim.  Ne olacak nasıl olacak hiç bilmiyorum bu bakıcı işi beni geriyor ve yoruyor. 

Bu ara Zeyno bana inanılmaz tepkili, bir buçuk yaşındaki çocuğun ne tepkisi olur demeyin gerçekten ben kapıdan girince çocuğun huyu tavrı değişiyor. tabiri caizse yapmadığını koymuyor bana. Ağlamak sızlamak, vurmak,yere atılıp tepinmek, ne istediğini bilmemek kısaca huysuzluk tavan. Ama sadece bana yapıyor, babaya veya teyzeye yapmıyor, sanırım onu bırakıp işe gitmemin öfkesini çıkarıyor. O öyle oldukça benim dengeler şaşıyor iyice geriliyorum. Evladıma yazık ama bana da yazık yaw. 

Haftanın güzel haberi artık annemlerin şehre avdet ediyor olmaları sanırsam. İnşallah bu haftasonuna kadar gelecekler. Tam 6 aydır yoklar. Pazar günü all sisters toplaşıp  altı aydır kapalı olan evi temizledik. Kendimi de katıyorum ama benim katkım onlara yemek yapıp çocukları kollamaktan ibaretti. Hoş temizlik yapmayı on kere tercih ederdim ya.. Valideye misler gibim bir ev hazırladılar sağolsunlar.

Haa kestane sezonunu da açtık artık. Kendilerinin kebabını pek bir severim de..

Dün bir arkadaşımın hatırlatmasıyla sınavsız ikinci üniversite okumayı düşündüm. Başvuru için çok az zaman kalmıştı -bugün son- ilk başta heveslendim ama sonra amaaan sende dedim. Resmen kaydolmaya üşendim. Yok dekont yatır yok Aöf bürosuna git üşendim valla. Hani netten kayıt olabilsem okurdum ama gerçekten kaydolmaya o bürokrasi içinde boğulmaya üşendim. Sağlık varsa seneye dedim.

Gidiim bi çay daha içiim barim. Hadi adiyos amigos.






6 Ekim 2012 Cumartesi

En sevdiğim gün Cumartesi (!)


Evvel eski en sevdiğim gün Cumartesi iken şimdi durum çok farklı. Öğrenciyken okul stresi olmayan tek gün, çalışırken de iş çıkışı canımın ne istiyorsa onu yaptığım keyfimin günümü yönlendiren tek unsur olduğu bir gündü cumartesileri.
 Şimdi ölemi anacım. İşten çıkınca koşa koşa market alışverişini yapar ve kendimi eve dar atarım. Baba cumartesi günleri çalışmadığı için kızıyla öğlene kadar ilgilenir ama aynı zamanda da birlik olup evi tanınmayacak hale getirirler. Ben evi o halde görünce çıldırma  eşiklerinde dolanırım. Abarttığımı düşünenler olabilir ama manzarayı az çok gözünüzde canlandırabilmeniz için şöyle anlatayım: Oyuncaklar salondan taşmış koridora kadar gelmiştir, kapıyı açar açmaz ayağına dolanmaya ve batmaya başlarlar. Mutfakta kahvaltı yapılmıştır ama ortalığı toplamak gibi bir kelime beycağızımın lügatinde olmadığı için masa ve tezgah üstü baştan sona kap kacak, yemek kırıntıları vs ile doludur, ocak zaten batmıştır. Zeynebin odasında ise kıyafetler ve oyuncaklar yerlere saçılmada birbiriyle yarışmaktadır. Tekrar salona dönersek aperatif atıştırmalıklar –krakerler, biberon ve meyve- mutfaktan gelmiştir ama tekrar mutfağa kadar geri kendileri  dönemedikleri için masanın ve konsolun üstü de bunlarla doludur. Eh hafta içi de çok fazla temizlik yapamadığımdan evin bir de genel temizlik ihtiyacı da bunların üzerine eklenince Cumartesileri günleri tadından yenmiyor benim için. Artı yapılacak yemekler, yıkanacak çamaşırlar ve dışarıda halledilmesi gereken ama zaman yokluğundan halledilemeyen bir dolu işler hep bugünü bekler.  Dert mi bunlar, hiç değil. Ama daha bol vaktimin olmasını isterdim. Rahat rahat koşturmadan temizlik yapmak, ne bileyim mutfakta keyifle yeni yemek tarifleri denemek isterdim. Kendime vakit ayırmak rahatça bir kuaföre gidebilmek isterdim. Çalışan kadının hep bir tarafı eksik. Hoş evde duran kişi için de aynı şey geçerli. Aynı anda hepsine sahip olmak mümkün değil ne yazıkki.
Nerden girdim nerden çıktım.. Ben şimdi eve gidince yapacağım işleri kafamda bir sıraya sokayım da gidince kolaylık olsun bana..
Herkeslere iyi, musmutlu bir haftasonu diliyorum.

25 Eylül 2012 Salı

Uyku biraz daha uyku!

Uyku sen ne güzel bir şeysin. Gün gelip de uykuya güzellemeler yapacağım hiç aklıma gelmezdi. yetmiyor o kısacık gece, doymuyorum uykuya. Hala Zeynep'le beraber yatıyoruz. Gecede onbin defa uyanıyoruz. Kah üstünü örtmek, kah terleyen pijamasını değiştirmek, kah cuk cuk yapmak vs. vs. uyanıyoruz da uyanıyoruz. o kadar hafif uykusu var ki sağdan sola dönerken bile kendini uyandırmayı başarıyor ki ses mes hak getire :)  

Benim için günün en keyifli zamanı tüm işleri halledip, Zeynebin uykuya geçtiği gece saatleri, bu keyif anları gece 11'de falan başlıyor, ya uzanıp kitap okuyorum -en sevdiğim-, ya biraz tv veya bilgisayar. Mübarek vakit de böyle zamanlarda o kadar hızlı geçer ki.. Ayakta durduğum her dakika ise uykumdan bir kayıp. Resmen uykumdan çalıp kendime özel vakit ayırıyorum :) 
Bu kız ne zaman uzun saatler kesintisiz uyuyacak yaw? bir buçuk yaşına geliyoruz e be evladım yatıp uyusana güzel güzel. 

Ben böyle uykuya güzellemeler yapadurayım, sabahları zombi gibi kalkayım gece çoğunlukla sesimizi hiç duymayan, koca yatakta tek başına salon salomanje kaykılıp yatan babaya da bu sebeple gıcık olmuyor da değilim. Gırrr.

Haftasonu gidip Zeynep'e uyku tulumu alacağım. O kadar debeleniyor ki yatağında üstünde birşey bırakmıyor, menopozlu hanımlar gibi ayağına örtü falan değmeyecek, anında atıyor üstünden. Gidip ayakları açık bir tulum alayımda en azından üstü açık kaldı kalmadı derdi olmasın. Tabi hem ayaklı, hem ince -içi kalın elyafsız- bir uyku tulumu bulabilirsem!



17 Eylül 2012 Pazartesi

İyi haftalar olsun..

Sabah servisten inip işyerine doğru yürürken arkadaşıma da söylediğim temenni bu. Güzel bir haftaya başladık, geceki yağmurdan sonra hava  mis gibi, tazecik, temiz. Haftasonumuz Zeynep'in hastalığıyla pek renkli geçmese de geldi geçti işte. Hatta ben evden burnumu dahi çıkarmadım. Cumartesi akşamdan  Zeynep'te başlayan kusma hali sabaha kadar devam etti. Dünü de biraz iyi biraz kötü tamamladık. Bugün iyi olur inşallah.
Şimdilik bu kaa gittim ben, işimin başına marş marş.

12 Eylül 2012 Çarşamba

Günlerin getirdikleri..

Geçen haftadan buyana değişen pek çok şey oldu sevgili blog. Öncelikle huyu suyu değişen kızçemin bakıcı teyzesi bizi lök diye ortada bıraktı. Hoş bir süredir sinyallerini veriyordu ana ben el mahkum çaresizliğiyle görmezden geliyordum. Zaten güç bela bulabilmiştim ve nihayetinde akrabaydı, evladımı hiç tanımadığım bir yabancıya teslim edemezdim! Çalışan annelerin en büyük kabusu bu. Neyse aldık boyumuzun ebadında bir ölçü, kalakaldık bir süre. Herzamanki gibi varlığına minnettar olduğum ablam olaya el koydu ve kısa sürede bir bakıcı ayarladı. Hatta oryantasyon sürecini de onun evinde geçirmekteler. Bense işe ablamdan gidip gelmekte, her sabah servise yetişmek için 20 dakika yürümekteyim. Yarından sonra evimize geçmeyi ümit ediyorum. 

  *

Beycağızın dedesinin sağlık durumu da iyi değil ve oldukça riskli bir ameliyat geçirmesi gündemde. Onun için kayınpederim de dahil evlatları yanıbaşında bu ara. evde kalmayışım diğer bazı şeylerinde aksamasına da vesile olmakta. 

*

Hazır bir süre ablamda kalacağım diye halıların tümünü yıkamaya yolladım, biz yokken çıksın aradan o iş diyerek. Çünkü çıplak evden nefret ediyorum. Yazın dahi halılarımın hepsi serilidir.

*

Aklım o kadar çorba ki ne işe konsantre olabiliyorum ne başka bir şeye, için sıkılıp sıkılıp duruyor. Hayırlara çıkarsın Rabbim.


6 Eylül 2012 Perşembe

DÖNDÜK!

Uzuuun bir aradan sonra tekrar kürkçü dükkanına döndük efendim. Nerelerdeydiniz derseniz bi Trabzon yapıp geldik derim. Toplamda 21 gün yaptığım bu tatil bana bile uzun geldi, alışkın değil bünye :) Dün de işe dönerek kaldığımız yerden hayat rutinimize geri döndük sayılır. Sayılır diyorum çünkü kızımla dipdibe (ama tamamen dipdibe) bu tatil sonrası hem o hem ben travma yaşıyoruz. O evde bakıcısına arıza çıkarıyor beni arıyor ben işte ağlamaklı dolaşıyorum. Bunu da atlatırız inşallah Rabbim başka sıkıntı vermesin. 
Adı her ne kadar tatil olsa da dinlendin mi diye sorarsanız ona da yok derim. Ama gözümü ve ruhumu dinlendirdim, bedenimi tam olmasa da. Canım Karadenizim gözümü ve ruhumu yeşile, sessizliğe, huzura doyurdu. Gözümü nereye çevirsem yeşilin binbir tonu çıktı karşıma. Yaylalara da çıktım, meşhur Uzungöl'üne de gittim (hatta 4 kere!) dağ tepe dolaştım Zeynep'in izin verdiği ölçüde. İzin verdiği ölçüde diyorum çünkü tatile çıkmadan önce planım Zeyno'yu onu özlemle bekleyen babaanne ve dedeye satarak gezip tozmaktı. Herzamanki gibi planım elimde patladı. Değil Zeyno'yu uzun uzadıya yarım saat dahi bırakmak mümkün olmadı. Sesinin son perdesinden hönkürerek kucağımdan inmedi. Kimselere gitmedi, yemek yemeyerek beni çıldırma eşiklerinde dolaştırdı. Şanssızlık ki en zor zamanında gittik tam azı dişlerini çıkarmaya çalışırken. Tüm huysuzlukları bu vesileyle çarpı iki, çarpı üç olarak bize daha çok bana geri döndü. Kimselere gitmedi derken buna zaman zaman baba da dahil oldu. Bu tatilde yeni huylarda edindi küçükhanım. Misal: istediği olmayınca kendini yerlere atıp tepinme ve çığlık çığlığa bağırma gibi. Ben her ne kadar görmezden gelmeye çalışsam da -alışkanlık edinmesin diye- döndükten sonra da baktım hala aynı telden çalmaya devam ediyor. 
Trabzon güzelliklerine dönecek olursam gerçekten de memleketim tam bir kafa dinleme yeri. Sessizlik, sükunet paha biçilemez. Zeyno'nun gündüz uykularına eşlik etmek, yada o uyurken sakince kitap okumak, geceleri kalın battaniyelerle yatmak, hatta akşamları sobaların yanması, o sobada odun közünde pişirdiğimiz mısırları afiyetle mideye indirmek, yeni pişmiş mısır ekmeğini mis kokulu tereyağla mideye indirmek (hımmm olsada yesek şimdi), bahçeden taze salatalık, domates, biber toplayıp kahvaltıda lüpletmek, sonracıma yağmurun sesiyle mayışmak (bir gece çok korkutsa da, o kadar şimşek çakıp yağmur yağdı ki yatağımın içinde salavat çekip durdum- selden çok korkarım da), kışın istanbul'da olan tüm ahaliyle yazın orda karşılaşmak güzeldi netekim. Bir tatil de böyle bitti gitti.
Şimdi gündemimiz hala azı dişleri, patlayamadılar bir türlü, gece uykularımız perişan, bi deyin hele ne kadar zamanda çıkar bu dişler?




11 Ağustos 2012 Cumartesi

Laflama

Haftanın sooon iş günündeyiz. Şu an bedenen burada olabilirim ama aklım evde. Evde yapılacak işlerde. Bir dünya iş beni bekliyor. Akşama misafirlerim de var iftara. Kafamda programladım işi gücü yemeği de iş ki kendimi bir eve atabileyim!

Menüyü belirledim, ön hazırlıkları yaptım. Buraya da yazayım fikir olsun ilerde bana. Laf aramızda çok unutkan oldum, önceden çeşit çeşit yemekler yapardım, işten eve gidince mutlaka yeni tarifler denerdim. şimdi acayip bir kısır döngünün içindeyim, aklıma farklı birşeyler gelmiyor. Gelse bile en pratik en kolay neyse onu yapıyorum bir süredir.
Ne diyordum, hah menü;

-Mercimek çorbası
-Patates eşliğinde baharatlı ızgara tavuk.
-Pilav
-Zeytinyağlı biber dolması
-Zeytinyağlı barbunya
-Domates soslu karışık kızartma
-Salata
-Muhallebili kadayıf tatlısı

Menüm yine görüldüğü üzre kolay ve pratik tariflerden oluşmakta :) Gelenler yabancı değil :)

Gelecek hafta iki gün çalışıp yıllık iznime ayrılmayı düşünüyorum. 2-3 gün evde takılıp sonrasında Trabzon'a gideceğiz inşallah.
Tebdil-i mekan yapalım, gözümüz az yeşil görsün :)








2 Ağustos 2012 Perşembe

Hafif yaşam

Yazamıyorum, 10 günü geçmiş bir baktım da. Var bir tembellik şu aralar, sadece zorunlu olan şeyleri yapıp günü kurtarıyorum. Misal sabahları sadece giyeceğim kıyafeti ütülüyorum biriken ütüler arasından, akşamları eve gidince günü kurtaracak enn kolay enn basit yemekleri yapıyorum, hoş iftarda yemek zorunluluğu olmazsa onu da yapmayacağım ya, çünkü hiç yemek yiyesim yok. Sadece su ve karpuz kavun gibi meyveleri yiyip kalkabilirim sofradan. Sadece Zeynep için extra özel yemek yapmaktan kaytarmıyorum. O da aman boğazına farklı faydalı bir yemek girsin zorlamamdan, hanım efendi ise eşref saatine göre bazen yer bazen de canım yemeklerimin yüzüne bakmaz..
 İftar geç olduğu için akşamlarımız artık yemek ye yat, yemek için kalk yat şeklinde geçiyor. Hele dün akşam resmen sızıp kaldım iftardan sonra. Yok mümkünü yok gözümü açamıyorum biraz uyumuşum sonra kalktım Zeynebi yatırdım falan. Gece sahuru ise sağolsun beycağızım hazırlıyor bu ara. ondan yırttım. 
Esas tatilimize taam 2 hafta kaldı, kısmet olursa Bayram öncesi yollara düşüp bir Karadeniz yapacağız inşallah.
Zeynep de iyiden iyiye herşeyi anlar oldu, kızçemi getir götür işlerinde kullanmaya başladık, tadından yenmez :) Misal kumandayı getir, telefonu ver. iyi de oluyor hani. Heryeri de karıştırmaya devam ediyor, tüm çekmeceler, dolaplar habire boşaltılıyor. Evin içinden habire mutfak malzemeleri topluyorum. Dün ben mutfakta yemek hazırlarken erzak dolabını indirmiş aşağı, açık olan bir paket erişteyi döküp bir güzel yaymış evin içine. bende baktım dağıtmış iyice bende bunu oyuna çevirdim, aldım bir kaç kase doldurup doldurup boşalttık, pek bir eğlendi minnoş.

Basit, sıradan, sıcak yaz günleri böyle böyle geçmekte efenim. Sağlık olsun, huzur olsun  gerisi teferruat..


23 Temmuz 2012 Pazartesi

Ramazan, iftar, ev kazası, uyku..

Serin bir pazartesi ve masasında uyuklamakta olan zavallı Sessizce. Öyle ki açık olan klimalardan üşüdüm bile. ve bu saat olmuş ve ben hala tam olarak enerjimi yakalayabilmiş değilim. Ramazanın 4. günü ve açlıktan ziyade bende halsizlik var. Çok şükür ki bu yıl da ulaştık Ramazan'a. Sağlıkla ve huzurla tamamlayıp Bayrama da ulaşırız inşallah.

Cumartesi evde olmamdan mütevellit ilk iftar davetimi vereyim dedim. Gün çok uzun olduğu için hem temizlik hem de yemekler rahatlıkla yetişti ama ben çok yoruldum.

Pazar günü ise tam bir tembellik günüydü. Bir koltuktan kalktım diğer bir koltuğa yattım. Zeynep hanımla bol bol oynayarak akşam ettik. İftara kardeşime davetliydik. Zeynep hanım bu ara çok çok hareketli, bir saniye yerinde durmuyor, Her yere gitmek her yeri keşfetmek istiyor. Dayısında da bir dakika oturmadı, kalabalıkta daha da coştu, uyku saati geçmesine rağmen bir türlü uyutamadım. Ne kadar peşinde dolaşıp takip etsek de kötü bir ev kazası yaşadık. Evin içinde koştururken alnını kapıya çok kötü bir şekilde çarptı. Acısından bir an nefessiz kaldı yavrum ve çarptığı yer anında ceviz büyüklüğüne ulaştı şişlik. Ben onu o halde görünce elim ayağım boşaldı çok korktum, üzerinden saatler geçtikten sonra bile tam kendime gelemedim. Zeynom zavallım hem korktu hem canının acısından çok ağladı. Üstüne gittiğimiz hastanede zorla çektirdiğimiz röntgende de çok ağladı. Allah beterinden korusun fena bir tecrübe oldu bize. Gece de sürekli uyanarak kontrol ettik. Açıkcası bu baş çarpmaları beni çok korkutur, o yüzden panikledim ve endişem hala geçmiş değil. Küçük çocuğu olanlar hele de hareketli olanlar bir saniye boş bırakılmaya gelmiyor. Hoş sürekli peşinde de olsanız bazen olacakların önüne geçemiyorsunuz. Allah korusun tüm yavrularımızı. Bende kendimi test ettim, hiç soğukkanlı değilmişim, çok panik oldum. Herşeyden öte kendime çok kızdım, onu kısacık bir an gözümün önünden ayırdığım için :(

Böyle bir haftasonuydu işte..

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Mola

Kısa bir tatil molasından sonra yeniden kaldığımız yerden devam. Meğer ne kadar da ihtiyacım varmış böyle bir şeye. Değişikliğin vermiş olduğu bir deşarj hali, bir durup etrafa bakıp sakin sakin anı yaşamak. Kısaydı ama güzeldi, tebdil-i mekanda ferahlık varmış hakikaten. Zeynep hanım da denizi seveydi belki daha da güzel olurdu ama sevmedi bıdık. Yapışık bir tatil geçirdik desem yeri. Denize girdiğim anlarda ağlamasıyla sahili de inletmiş olabilir ama naz niyaz ağlaması olduğunu bildiğim için istifimi bozmadım, varsın biraz da baba çeksin naz. Onun dışında Zeyno hanımın pusetinde yapmış olduğu uyku anları bizim de keyif anlarımıza dönüştü. O açık havada serin serin uyurken biz kah yürüyüş yaptık, kah dondurma yedik, kah arkadaşlarımızla okey partileri yaptık. Yakın bir yere gitmemize rağmen dönüşü arabayla yapınca yol bize çok uzun geldi bir türlü mutlu olamayan Zeynep sayesinde. Bu çocuk arabada olmayı neden sevmiyor anlamış değilim. Çocukların çoğu genelde arabaya bayılır, uyur falan.. 


Son günümüzde çok acı bir haber aldım, Çok sevgili arkadaşımın babacığı Nazım amca bu dünyadaki vaktini tamamlayıp ebedi aleme intikal etti. Hani derler ya dünya iyisi, aynen o tabiri hak eden birisiydi, Rabbim rahmetiyle haşreylesin, nurlar içinde uyusun inşallah. Canım arkadaşıma, annesi ve kardeşine Allahım yürek serinliği versin. Cenazesine yetişmek mümkün olmadı ama bu akşam arkadaşımın yanında olacağım inşallah.





30 Haziran 2012 Cumartesi

Günün bereketi

Bu hafta uzun haftalardan.. Yani cumartesi de çalıştığım hafta. Zaten son bir izin günüm kaldı, ondan sonra bütün Cumartesileri de buradayım. Yarım gün de olsa işe gelmek günü kaybettiriyor, bereketi gidiyor.. Günün kalanında hiçbirşey yapamıyorsunuz. Sırf bu yüzden pazar günleri uzun uzadıya uyumam ben, gün ziyan oluyor diye. En geç dokuzda kalkmış olmalıyım. Hoş Zeynep'ten sonra 9'u gördüğümüz günler de sayılı ya :) 

An itibariyle evde dizini burkmuş bir koca ve ilgi bakım bekleyen bir Zeyno olunca işe konsantre olmak da zor. Beycağızım her Cuma akşamı oynadıkları halı saha maçında kendini sakatladı, ki ben ona maça gitmeden önce konuştuğumuzda "içimde sıkıntı var, keşke direk eve gelsen bu hafta maç yapmasan" dediğim halde " sen kızımla takıl sıkıntını alır" diye benle dalga geçmişti. Gece elinde buz torbasıyla eve gelince "ya senin için ne kadar temizmiş, dizimi burktum" dedi. Sabah da öyle bırakıp çıkmak zorunda kaldım onları. Neyseki ablam yetişip Zeyno'ya bakıyor ve beycağızım da doktora gitti.

Gelecek hafta yıllık izinini kullanan bir arkadaşın da yerine bakacağım. Yoğunluk x2. 

Yaptığım karnıyarıktan yeme lütfunda bulunan Zeynep için yeni tarifler deneyeceğim, damak tadı çok sınırlı hala ama yavaş yavaş genişletmeyi umuyorum. Du bakalım.

Güzel bir haftasonu olsun herkese..

26 Haziran 2012 Salı

Sıcak sıcak

Herkes tatil moduna girdi de bir biz burdayız galiba. İstanbul sıcak, çok sıcak. Dün akşam Zeyno'nun odasındaki derece 28 'i gösteriyordu. Zavallı kızçemi aldım diğer serin odada yatırdım, pek tabi bende yanında yattım. Biraz yapısal biraz da sıcaklardan kızım çok terliyor, ense ve omuzları. Gecede minimum iki posta body değiştiriyoruz. Uykularımız ise herzamanki gibi bölük pörçük.

Pazar akşamı biraz hava alalım diye sahile inelim dedik. O kadar iyi geldi ki açıkhavada olmak resmen nefes aldığımı hissettim. Babası kızına böyle ittirgeçli bir bisiklet almış, onun içinde sahili turladık. İçinde uyuya kalınca da oturduk çimlere getirdiğimiz minderlerin üstünde uyuttuk. Açıkhavada misler gibi uyudu Zeyno. İki tur okey dönüp rakipleri de bir güzel yendikten sonra evin yolunu tuttuk. Eve girer girmez Zeynep uyandı ve geri uyuması saatler aldı. 

Bu akşam eve gidince karnıyarık yapacağım inşallah. Zeynep geçen gün yaptığımdan yedi diye sevinç gözyaşları dökecektim. Bakalım yine yiyecek mi acaba.

Önceden çocuğum yemiyor diye sızlanan kadınlara "bunlarda amma abartıyor haa, yemezse yemesin nolur sanki" diye düşünen ben, ne fena ukalalık yapıyormuşum meğerse yemeyen bir çocuğum olunca anladım. Olmuyor işte, o yemeğini yemeyince, aç olduğunu bile bile ne siz yediğinizden bir şey anlıyorsunuz ne de huzurla oturabiliyorsunuz. 

Demekki neymiş, deneyimlemediğin hiçbirşey için atıp tutmayacakmışsın, zinhar kınamayacakmışsın :/

18 Haziran 2012 Pazartesi

Haftasonu raporu

Zeynep'in öksürüğü geçmeyince Cumartesi tekrar doktora gittik, mazallah ciğerine iner korkusuna (paranoyak anne). Doktor hanımcım da geçen sefer vermediği antibiyotiği bu sefer yazdı boğazında kızarıklık ve öksürükten ötürü. Aldık ilacımızı tıpış tıpış döndük evimize. Abla kişiside aynı zamanda benzer mahaldeydi ama çakışamadık bir türlü. Ben eve geçince o da geldi arkamdan. Yedik içtik oturduk klasik hallerimizle, sonra evli evine köylü köyüne. Akşam da büyük yeğenim kaldı bende. 

Pazar sabahıysa ben tam kahvaltıyı hazırlıyorken ve beycağızımı da gaste - simit almaya yollamışken ablamın kardeşciklerini  kahvaltıya davet edesi tuttu. E davete icabet etmek lazım demi. Evdeki hazır kahvaltıdan az atıştırıp hızlıca günün yemeklerini aradan çıkardım. Beycağızımın eline süpürge makinasını, yeğenimin eline de toz bezini tutuşturup, Zeynep'e oyuncaklarını toplamasını salık verip (bi tek o sallamadı beni tipitoş :)) evde küçük çaplı bir temizlik rüzgarı estirdim. Onlar evi toparlarken bende mutfağı hallettim. Pek bi pratik oldu, saat daha 11 olmadan yemekler pişmiş, ev eser miktarda temizlenmiş, ortam tam gazeteyi eline alıp keyif kahvesi içilecek kıvamdaydı. (Ben -hiçbirzaman amansendedeyipsalamayankişi- eğer ev derli toplu değilse ve yapılacak bir iş beni beklerse rahat oturamam, otursamda içimde birşey yiv yiv kemirir beni. Bu da yetiştirilmekten kaynaklı bir problem kanımca, sağolsun anamgil her zaman "işlerinizi bitirin, öyle oturun" diye tüm gençliğimiz boyunca içimize işlediği için.)

Ulen acaba gitmesem mi kahvaltıya falan diye düşünürken ablam aradı sen hala ordamısın çıkmadın mı diye. Hazırlanıp yollandık. Göya terasta edeceğidik kahvaltıyı ama çok rüzgar olduğu için edemedik. Ama ordaki hamağımsı şeyde yatmak ve güneş ve rüzgarın altında kaykılmak süperdi, acayip iyi geldi.

Günü ise market alışverişiyle tamamladık geldik evimize. 

Yukarda yazdım ya iş varken rahat oturamam diye geri dönüp okuyunca evde bekleyen dağ gibi ütü aklıma geldi :) O iş değil mi Sessizce? Niye ona iş muamelesi yapmıyorsun hı? 
Cevap veriyorum : Ona elim bu sıcakta gitmiyor, gidemiyor bir türlü. O yüzden ütülenecekleri itinayla katladım, onlar orda derli toplu duruyorlar, dağınık falan değiller. Taam mı.

12 Haziran 2012 Salı

Haziran'da.


Pazar günü kendimizi dışarılara attık. Hava da çok güzeldi ama gittiğimiz yerde efil efil esiyordu. Millet el kadar bebelerini cıbıl cıbıl dolaştırıyorken ben Zeynep'e giydirdiğim kısa kollu için acaba üşür mü diye endişeleniyordum.  Evhamlı anne modeli. Sadece çıtçıtlı body içindeki bebeleri görünce ulen acaba bendemi var tuhaflık yoksa bu bebelerin hepsi bu gece ateşlenir mi diye habire kendime sorup durdum. Hava sıcaktı ama olduğumuz yer acayip esiyordu. Neyse maksat gezmek olsun babında çıktığımız turu her zamanki gibi Zeyno'ya çalışarak tamamladık. Eminim tüm anneler aynı şeyi yaşıyordur; kendimiz için alışverişe diye çıkarız ama sonunda hep çocuklara aldığımız şeylerle eve döneriz. Bende shopping fest indiriminden de yararlanarak Kipa'dan ve c&a'dan kaptım bişeyler. 
kendim için de beyaz hırka alırım diye düşünüyordum ama al beni diyen bir hırkayla da karşılaşmadım. 




Arabasına binmeyip bazen elimizden tutarak , çoğunlukla tutmayarak dolaşan Zeynep.

kitap kitap







Kitap dostu bir Doktor'dan kitap çekilişi  tık tık

7 Haziran 2012 Perşembe

Hastalık de get yav.

Zeyno'nun geçmeyen öksürüğü,
Benim 10 günü deviren gribim,
Babayı hastanelik eden halsizlik.

Hastalıktan gidiyoruz bu ara, Allah daha beterinden korusun ve dermansız dert vermesin ama yordu bizi. Hadi biz neyse de minnak kızım kuh kuh öksürdükçe içim eziliyor. Bitkiselinden kimyasalına ev ilaç doldu. Hayatımda toplam kullandığım antibiyotik kadar bu sene antibiyotik kullandım. Artık mikroplar da daha mı dirençli nedir, yada vücudun dayanıklılığı mı azaldı  ne çok kolay hasta olur oldum ve o iyileşme süreleri de bir o kadar uzadı. Tez vakitte toparlanalım, iyileşelim inşallah. 

Bünye fena halde tatil istiyor, ama çok fena. Bütün gün netten kaz dağları, asos, ayvalık taraflarına bakıyorum. Gözüm hem yeşil hem mavi görmek istiyor. Sessizliğin sesini dinlemek istiyorum. Güneşin altında bir ağaç gölgesinde hamakta yayılıp kitap okumak, belki biraz şekerleme yapmak istiyorum. Hayali bile güzel. İstiyorum istemesine ama bizim bıdık arabalardan nefret ediyor. En kısa mesafede bile arabada çıngar kopuyor. Sanırım hareket kısıtlamasını sevmiyor. Kime çekti bu kız bilmem, ben sakin, baba ultra sakin kızımız cazgır :) (uyh kızıma cazgır dedim ama napiim en iyi tabirle mızmızlığın kitabını yazmış bi şahsiyet :)

Tatil hevesimi de yazdım secret mecret evren falan olur mu olur kimbilir :)

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Rüya bu ya..

Bunu yazmalıyım:)

Gündemi o kadar iyi takip ederim ki rüyalarım bile gündemle ilgilidir :) 

Sabah sabah bir kabus gördüm, yani benim için kabus. Başkaları için gayet normal bir hal.  Başbakanın sezeryanı yasaklama mevzusu bilinçaltıma nasıl işlemişse artık rüyamda doğuma gidiyordum. Daha doğrusu annem beni kolumdan tutmuş ebeye buna suni sancı ver, normal doğuracak dediğini anımsıyorum. (Gerçekte de annem benim sezeryanla doğurmamı hiç tasvip etmemişti.) Bense o esnada korkudan ölüyor ebenin daha doğuma var demesiyle rahat bir nefes alıyorum. Ama kabus bu bitmiyor, eve geldikten sonra sancıların sıklaştığını görüp tekrar ebenin yanına gidiyorum ille beni normal doğurtacak. Tam o anda -gerçekte- eşim işe gidiyorum diyerek geldi yanıma da ben uyandım. Oh dedim tam zamanında geldin, yoksa ebe beni doğurtacaktı :)

Bu konu beni neden gerim gerim geriyor. Şöyle ki benim fobi derecesinde normal doğum korkum var. Gerek bugüne kadar normal doğumla ilgili anlatılanlar, gerek benim panik ve her zaman en olumsuzu düşünen yapım sanıyorum bu korkuyu tetikledi. Ya başaramazsam, ya bir şey olursa diye diye normal doğumu destekleyen ve beni de hep normal doğuma yönlendiren doktorumu bile tereddütte bıraktım. Doktorum artık en son bu koşullarda senin psikolojin için sezeryan daha doğru deyip ameliyata almıştı beni. Son zamana kadar ben de normal doğururum herkes nasıl doğuruyor diye kendimi motive etsem de zaman yaklaştıkça abeni bir korku almıştı. Gerçekten de hamileliğin son zamanları bu konu nedeniyle uykularım kaçıyordu. Çok ama çok korkuyordum. Hep olumsuz hikayeler duymuştum. İşin sancı kısmı değildi beni korkutan aksine onu hiç düşünmüyordum bile, ya bebek oksijensiz kalırsa ya bir komplikasyon olurda işler ters giderse diye korkularım vardı. Olumsuz senaryo kurmakta üstüme yoktur, her zaman olabilecek en olumsuzu düşünüp gardımı ona göre almaya çalışırım. Hiçbir zaman rahat bir yapıda olamadım malesef.

Ha sezeryan çok mu kolay bir yol derseniz bence hiç de değil. Bildiğin ameliyat. Ağrısı sızısı gani. Ama yinede benim için kurtarıcı olmuştu. Hiç mi hiç pişman olmadım bu tercihten ötürü. Ama beni tanıyanlar bu korkumu çok yadırgadılar, başta annem olmak üzere. Ama ne yaparsın işin fiziki boyutunun yanında bir de psikolojik boyutu var atlanmaması gereken.

Şimdilerde sezeryanı yasaklayıcı konuşmalar dönüyor ortada. Tamam normal doğum aslında olması gerekendir, anne ve bebek için en sağlıklı olandır. Ama koşulları gereği sezeryanı tercih etmek durumunda kalanlara da gereken saygı gösterilmelidir kanımca..


29 Mayıs 2012 Salı

Salı gevezelikleri

Allahım bugün hiç çalışasım yok. Tembellik modundayım. Sadece acil yapılması gerekenleri yaptım, o blog senin bu forum benim dolaşıyorum. Kızın uyku sorunsallarına çözüm arıyorum millet ne yapıyor nasıl uyutuyor, uyku eğitimi vs okuyorum da okuyorum. Hoş okuyorum da sanki uygulayacağım. Düzeltiyorum; uygulayabileceğim? Bir kere bende o disiplin yok. Ağladığında dayanamam alırım hemen. Ben almasam babası benden önce biter yanında o kapar alır. Zaten en büyük yanlışımızda o. Bebekliğinden beri gık dese üç kişi (ben, kayınvalidem, kocam) tepesine doluştuk hep. Beşiğinden uyanır uyanmaz kaptık. Çocuk uykunun haricinde yatağında hiç kalmadı desem yeri. Kendi kendini oyalama becerisini geliştirmesine fırsat vermedik. Sonuç olarak uyanır uyanmaz yaygarayı koparan, alın beni burdan bakışlarıyla almamız için kollarını uzatan bir kızçeyle karşı karşıyayız. Belki evde kendim bakıyor olsaydım bu konularda daha disiplinli olurdum. Şimdiki durumda gündüz ben de baba da özlediğimiz için uyanık olduğu her an birlikte vakit geçirelim istiyoruz, bu yüzden çocuğu çok fazla kendi halinde bırakamıyoruz. Dışardan bakan da ne buldumcuk tipler bunlar diye düşünebilir ama valla billa değiliz :)
İçten içe de bir iyimserlik var üzerimde, bir gün gelecek kızçe geceleri kesintisiz(!) uyuyacak, yemeklerini güzel güzel yiyecek diye. İnşallah diyelim, sağlık olsun da gerisi bir şekilde hallolur. Allah daha büyük sıkıntılar vermesin. 

***

Bir tane çikolatalı gofret yedim şimdi, seratonin tavan :) 

Benim gibi çayı kuru kuru içemeyengillerden olan var mı? :)

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Ordan burdan vol.21524

Günlerden yeni bir gün. Üstelik de Cumartesi :) Ve dahi gençlerin bayramı, 19 Mayıs. Biz sanırım genç kategorisinde değiliz artık. 30'u devirdik. Vuhuu yazıyla da yazınca insan ayrı bir tuhaf oluyor. Otuuuz. Hatta Ocakta otuuuz biiiir. Aneey, ne ara geçti o kadar zaman. Okul biteli 8 sene, Bu şirkete başlayalı 6 sene, evleneli neredeyse 4 sene ve evlatcağızıma kavuşalı 1 sene olmuş. Okul öncesine girmiyorum, o zamanlar zaman sanki durağan birşeymiş gibi gelirdi. Yıllar hiç ilerlemezdi sanki. Ama okul sonrası hayat jet gibi geçip gitmiş. Oyh nerden girdim bu konulara, artık genç değiliz'den girdim evet hatırladım :)
Yıllar böyle akıp gide dursun günümüze gelirsek yine uykusuz bir gecenin ertesinde güne merhaba dedim. Bizim tipitoş gecenin 2 buçuğunda uyandı ve bütün geri uyutma yöntemlerini geri tepti. Benim yöntemler bitince babayı uyandırıp ona  havale ettim. Kaç gündür görmediği babasını o saatte karşısında görünce bizimkinin uykusu iyice açılır oldu. Baba baktı uyumayacak aldı salona götürdü 1 saat falan oynamışlar. Sonra aldı geri geldi tekrar uyutma çalışmaları bir ben bir baba. Saat olmuş 4.30. En son uzuuun bir cuk cuk seansından sonra o da bende sızıp gitmişiz. Bi gözümü açtım saat 5.30, bi gözümü açtım saat 7.30. Öle işe, çarpık çurpuk bir uyku. İlerde tipitoştan çok fena intikam alma planları yapıyorum. Uykudan bayıldığı bir zaman onu uyandırıp onunla oyun oynayacağım, nihohoo kötü anne :)

Hava da serin ve kapalı, dünkü hava beni çok korkuttu. Saat 6 ya doğru dışarıda hava öyle bir karardı ki sanki akşam karanlığı. Gök gürültüsü, şimşekler arkasından ceviz büyüklüğünde dolu ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmur. Gök gürültüsünden değilde şimşekten çok korkarım ben. Allahım sen koru.  Hemen evle canlı bağlantıya geçtim, kapıyı camı kapattırdım. Zaten yarım saat sonrada ben de evdeydim. Baba 3 gündür şehir dışındaydı, saat 11 de de o geldi, trafikten perişan olmuş bir vaziyette. 

Öyle böyle bu hafta da bitti.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Deep

Bugünlerde çok halsizim, düşük enerjideyim. Kaç gündür bir boğaz ağrısı bir başağrısı çekiyorum. Yorgunum. Böyle bütün gün boş booş oturasım var. Hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey düşünmeden. Havalardan mı bu halet-i ruhiyye? Bilmiyorum. Bol enerjili günler diliyorum kendime ve benim durumumda olan herkese..

8 Mayıs 2012 Salı

Pazar gezmesi

Aylardan sonra pazar gezdim :)
Ne mutluluk benim için. Ben severim pazarları gezmeyi ama epey uzun zaman oluyor bir pazara gitmeyeli, hatırlamıyorum bile en son ne zaman gittim. Eskiden üniversitede her gün                                         okul çıkışı kızlarla yürüye yürüye Kadıköy'e iner, eğer günlerden Salı veya Cuma'ysa mutlaka pazarın içinden geçilir şöyle bir gezilirdi. Güzel zamanlardı vesselam, zaten hep söylerim öğrencilik keyiflidir, güzeldir. Ne diyordum hah ben işte bir mayıs gününü fırsat bildim de izin aldım işten, çünküm beycağızıma tatildi. Hazır evde de bakıcı varken hadi dedik günü kendimize ayıralım. Ben tabi günlerden Salı olduğunu ve Salı pazarı olduğunu farkedince dedim benim pazara gitmem lazım! Beycağızım önce mırın kırın etse de tek başına da bırakmak istemediği için takıldı peşime. Pazarın girişinde  seninle rahat dolaşamıyorum diyerek adamcağızı anında sattım. Ama yine de rahat gezemedim çünkü birilerini bekleterek gezdikçe keyif alamadım. Hızlıca dolaşıp çıktım. Pazar ganimeti olarak bir tezgahta wenice'nin kıyafetlerini dökmüşler kıza bir etek bir pantolon kaptım, gerçi etiketlerine bakınca mağaza fiyatlarının da aynı olduğunu gördüm ya, olsun. Kızçeye bir tayt, kendime de bir eşofmanaltı aldım çakma nike :) Kocanın da gönlü olsun diye onada çorap aldım o da çakma Beymen. Hızlıca çıktım pazardan. Ordan da kendimizi Optimum'a attık. Kızçeye hediye gelen kıyafetleri almıştım yanıma onları değiştirdim. Gezdik dolaştık, yemek yedik. Sonra da evin yolunu tuttuk. Keyifli bir gün oldu bize. 
Haftasonu Cumartesi günü kendimi temizliğe vurdum. Millet bahar temizliğini bitirmiş yaz temizliği yapacak nerdeyse, tabi bende o ritüeller yok. Ara ara temizliyorum evi. Neyse dedim şu mutfağa bir dalayım. Dip köşe bucak diyebilirim ki her santimetrekareyi elden geçirdim. muhtemelen o mutfak bir daha öyle temizlik görmemiştir. Sonra gidip gelip eserime gururla baktım. Bu temizliğin üstüne mutfağa giriş-çıkışları yasaklamayı düşünsem de olmuyor tabi :) Pazar günü ise öğleden sonramızı açık havada geçirdik, kardeşceğizin ordaki ormanda piknik yaptık. Güzeldi, temiz hava iyi geldi. Açık havanın etkisiyle Zeynep güzel uyur diye düşünsemde fena halde yanıldım. Gece çok zor uyudu ve 1500 kere kalktı. Bizde de uyku sorunu var. Uyutuyorum beşiğine koyuyorum yarım saat geçmeden ağlayarak uyanıyor kalkıyor oturuyor ve kucağa alıp iki cok cok yapmadan da mümkün değil sakinleşmiyor. Nasıl düzene girecek hiç bilmiyorum.

30 Nisan 2012 Pazartesi

iş güç

Haftaya yorgun başladım desem blog güler misin halime? Bir buçuk gün yetmiyoor, yetemiyor bana. Cumartesi günü öğleden sonra hasta ziyaretiyle geçti. Pazar günü ise 9'da kalktım ve hiç durmadan 15:00'e kadar arı gibi çalıştım evin içinde, daha çok mutfakta. Yemek, ütü, çamaşır, temizlik sarmalında döndüm durdum. Kızçeme bile doğru dürüst vakit ayıramadım. O saatten sonra birde dışarı çıktık. Daha çok yoruldum, otur dinlen evinde, öyle de olmuyor, bünye bir temiz hava, bir değişik ortam görmek istiyor. Bütün hafta boyunca kapalı ortamda çalışınca insanın kendini dışarılara atası geliyor. Kızçemde dışarda nispeten uyumlu. O da seviyor açık havayı ama arabalardan nefret ediyor. Hele az uzun mesafe bizler için tam bir eziyet oluyor. Kucakta durmuyor, zapt edilemiyor, bir huysuzluk sorma gitsin. Sanırım hareket kısıtlamasını sevmiyor. Öyle zaten evde de hep hareket halindedir. Oturayım da oyuncaklarımla oynayayım yoktur onda, en fazla sabit durduğu süre 5 dakikadır herhalde. O yüzden arabalarda daral geliyor hanım kıza.
Neyse efenim Mayıs ayı da geldi çattı. Yarın Mayıs 1. Bir çok yerde tatil. Ama evet bildiniz biz yine çalışıyoruz..


24 Nisan 2012 Salı

1. yaşgünü

Cuma günü spontane bir şekilde planladığım Zeynep'in yaşgünüsü etkinliğini Cumartesi günü 10 çocuk (+2 de anne karnında) ve 8 yetişkinle yaptık efendim. Gün sonunda yorgunluktan sızıp kalan bir Sessizce olarak bu etkinlikten hiç bişi anlamadım! Çocukların koşturmaları, Zeynep'in bana yapışık gezmesi, bonus olarak 2 kere kilitlenen mutfak kapısı.. Curcunalı bir gündü netekim. 

Sabah erken kalktım ki hazırlıkları yetiştirebileyim. Akşamdan sadece bir sütlü tatlı yaptım, yorgundum gece gece gözüm yemedi başka bişeyler yapmaya. -Açık söyleyeyim sabah erken gelecek olan ablama güvendim :)- Daha kahvaltı masasındayken ablam çıktı geldi elinde kendi yaptığı kurabiye ve su böreği ile. Ohh etti mi sana 3 çeşit. Sonrasında onu mutfakla başbaşa bırakarak ben evi toplamaya giriştim. Sen başla bende geliyorum diyerek.. Oydu buydu şuydu derken ben mutfağa gidene kadar sağolsun ablam baklava yufkasından kıymalı kuşüzümlü börek, cevizli yoğurtlu erişte, kuskus salatası ve kısırı halledivermiş. Abla candır, canandır, başüstünde tutulası gönlü her daim hoş edilesi bir varlıktır. Hele benim ablam her eve lazımdır. Haftaiçi benim dahi haberim yokken girip mutfağımın halısını toplayıp yıkayan sonra da getirip seren muhteşem üstü varlıktır. Ne diyeyim Allah eksikliğini göstermesin. 

Daha öğlen olmadan işleri bitirip misafir beklemeye koyulduk. Misafirlerin gelmesiyle beraber önce biraz dua okuduk. Duanın sonuna doğru arkadaşımın 4 yaşındaki yeğeni mutfağın kapısını kitlemiş kapı açılmıyoo diye geldi yanımıza haydeee diyerek üşüştük mutfak kapısına. Kapı duvar olmuş açılmıyor. Aksi gibi yedek anahtar da yok. Bu topuzlu kilitler çok fena söksen sökülmez açsan açılmaz. Bütün mamalar içerde, aç kalıcaz yoksa :) Daha önce de başımıza geldiği için diğer odalar için tedbirliydik ama mutfak hiç olmamıştı. Nasıl açıcaz derken ben evden sepetlediğimiz kocayı aradım kapıda kaldık yetiş kapıyı aç deyu, o da garibim evden epey uzaklaşmış hay bin kunduz diyerek gerisin geriye döndü. Bu arada kapı ile uğraşmaya devam.. Neyse o kapı bir şekilde açıldı -hemde anahtarsız- bu sefer de kocayı tekrar aradım hallettik gelmene gerek yok diye. Yine bir hay kunduz.. Çünkü yolu yarılamış.. Soframızı kurduk pastamızı kestik, o arada uykudan bayılan Zeynebi uyuttum. İki bardak çay içeyim dedim. Bingo mutfak kapısı gene kilitlenmiş. Evdeki çocuk popülasyonu fazla olunca olayın bu seferki failini belirleyemedik. Hoşlarına gidiyor topuzun düğmesine basıp oynamak. Herneyse artık tecrübe sahibi olduğumuz için kapıyı kolayca açıverdik. 
Akşama da maç olunca beyler de bize geldi. Oldukça curcunalı, kalabalık, boool gürültülü -en son çocuklar zıvanadan çıkıp koridorda yakan top oynuyorlardı (Allah'tan alt katım boş şu an)- bir gün geçirmiş olduk. Gün sonunda bana kalan da mutlu bir yorgunluktu. (Ayaklarım sızım sızım sızlıyordu ve pertim çıkmıştı).
Gönül bu yazıyı fotoğraflarla süslemek isterdi ama makinadan bilgisayara atılmayı bekliyorlar. Ve ben o işlerden hiç anlamıyorum.

20 Nisan 2012 Cuma

Cuma sayıklamaları

Geldik haftanın son gününe.. Benim için bazı haftalar Cumartesi bitiyor bazılarıysa Cuma günü. Çünkü bir hafta Cumartesi çalışıyorum diğer hafta çalışmıyorum. Bunun nedeni de süt izni mevzusu. Esasında bebek 1 yaşına gelene kadar bu izin var. Bizimki de bu ay yaşını doldurdu malum. Bense bir çok cumartesi iş nedeniyle geldiğim için iznimi mayıs sonuna kadar uzattım. Bir hafta geliyorum bir hafta gelmiyorum. Of ne çok uzattım, neyse işte yarın çalışmıyorum. Ben de bu vesile ile geçen hafta yapamadığım kızımın doğum günüsü organizasyonunu yapayım dedim. Bizbize, çok sade bir toplanma olacak. Oturduğum yerden menü planlamaları yapıyorum ama hangi arada derede hazırlıkları yapıcam bilmiyorum. Akşam da yalnızım beycağızımın maçı nedeniyle, kızı ona satıp bişeyler yapmam da imkansız. Çünkü ben kapıdan girdiğim andan itibaren baba işten gelene kadar kucağımdan inmiyor. Babayla kudurduğu için ona lütfen gidiyor. Yoksa yere bırakayım da sofra hazırlayayım desem yapışıyor kucağıma indirmek namümkün. Bende zaten özlemiş olduğum için koyun koyuna takılıyoruz baba gelene kadar. Minik kuzum benim. Günden güne büyüyen Allah'ın bize bahşetmiş olduğu güzellik. Şükür sonsuz kere.

****

Bakıcıyla nasıl gittiğine gelirsek; eh işte.. Artıları da var eksileri de. İdare ediyoruz, bakalım nereye kadar. Çocuk gelişiminde daha ehil ve daha genç birisi olmasını tercih ederdim ama şu an etrafımda böyle birisi yok malesef. Ama kızıma ilgisi ve takibi takdire şayan.

****

Havaların bu kadar güzel olması içimi açıyor, kendimi dışarı atıp dolaşmak, çimlere yayılmak istiyorum. Pazartesi 23 nisan kocaya tatil. Bizse herzamanki gibi çalışıyoruz. İzin alsam, yakın bir yerlere gitsek? Fena da olmazdı..

***

Herkese hayırlı Cumalar. Cuma mübarek gün. Dualarımız kabul, amellerimiz makbul olsun..

12 Nisan 2012 Perşembe

Hayat

Bugün Zeynep Selin'imin yaşgünü. 1. yaş günü. Bana hissettirdikleri için bir dünya şey yazabilirim buraya ama yinede bilirim ki hislerimi anlatmaya yetmeyecek. İfade edemeyeceğim kendimi. Sadece şükür ve dua edeceğim. Allah'ım sana sonsuz şükürler olsun.Kızımızın sağlıklı mutlu huzurlu uzun bir ömrü olsun, anne baba olarak olabildiğince yanında olalım inşallah.

Ben anneliğimin birinci yılını doldururken canım annem de annesine veda etti. Pamuk anneannemi Salı günü uğurladık ebedi aleme. Rabbim yerini nur, mekanını cennet etsin inşallah. Uzun süren rahatsızlığı da -varsa- günahlarına kefaret olsun inşallah. Melekler en güzel şekilde karşılasın onu, güzel anneannem..

6 Nisan 2012 Cuma

Haftanın haberleri

Haftanın en sevdiğim iş günü; Cuma. Bir haftayı daha bitirdik sayılır. Bu hafta yeni başlangıçlar haftasıydı. Bir kere Nisan ayına girdik ki benim için nisan ayı demek artık kızımın doğduğu ay demek. Doğum günüsü yaklaşıyor minnak kızımın. 1 hafta kaldı. Ne hazırlık yapıyorsun derseniz henüz hiçbişi :) Ama yapacağım inşallah.
Bir diğer möhöm gelişme ise kızımın bakıcı teyzesinin işe başlamış olmasıydı. Pazartesiden beri geliyor, bir 15 gün kadar kayınvalideyle oryantasyon programında. Kayınvalidem görevi devredip gidecek. Hımm kayınvalideme de kıdem tazminatı babında bir güzellik yapmam lazım bu arada, bir yıldır kızçeme o bakıyor ve hiç gözüm arkada değildi sayesinde, bu konuyu da kendime not etmiş olayım. Bakıcı teyzemizle de fena gitmiyor şimdilik, hayırlısı herşeyin du bakalım.
Gece uykularımız ise her zamanki gibi toz duman :) Dün sabah koluma taktığım saatimi unutup evin içinde fellik fellik saat aradığımı söyleyeyimde anlayın durumu :) Belliki daha ayılamamışım.
Bu hafta iş de sakin efenim. Şirketin büyük bir kısmı bayi toplantısı eğlencesi şeysi kapsamında güzel bir tatil beldemizdeler. Eh biz geride kalanlar içinde bir tatil oluyor bu durumda netekim.
Yurttan ve dünyadan haberler bu şekilde. Bir sonraki bültende pardon postta görüşmek üzere esen kalınız efendim.

27 Mart 2012 Salı

Geldim!

Efendim bir nevi zorunlu bir ara vermek durumunda kaldık. İşyerinde bloglara erişim sınırlandırıldı! Ol sebepten ötürü ne kendi bloğuma girebildim ne de başka blogları okuyabildim geçen haftadan beri. Blog hayatımın sonuna geldiğimi düşünürken -çünkü evden namümkün blog açmak falan vakit yokluğundan- bugün nette başka bir şey için blog uzantılı bir sayfaya tıkladım, anaa bi de baktım ki sayfa açıldı. Hemmen bloguma ışınlandım, bingo! o da açıldı. Artık bizim IT departmanının başına taş mı düştü artık ne olduysa bloglara erişimi açıverdiler. Umarım ki geçici değildir. Fena alıştım çünkü hergün buraları okumaya.
Bir sonraki postum Zeynep'in kendi odasında tek uyumasını konu alacaktı ama kısmet buymuş, Yeri gelmişken ona da kısaca değineyim. Doğduğundan beri aynı odada uyuduğumuz için ve de gecede 2536 kere kalktığımız için oda ayırma işi pek mantıklı gelmese de bir deneyelim dedik :) İlk akşam nöbeti kayınvalidem üstlendi. Tabi her uyanmasında bende başına koştuğum için bizim için değişen tek şey odalar arası kat ettiğim mesafe oldu. İkinci akşamı ise git gel yapmaktan bıkan ben Zeynep'in odasında uyudum ve hala da aynı durumu devam ettirmekteyim! Bu kadar sık uyanmasa ve uyandığında uykuya kolayca geri dalabilse ayrı uyuturdum ama hele de şu sıra üst dişlerinin gelmekte olduğu bu dönemde gece uyanmaları çok fazla olduğundan aynı odada uyumak daha mantıklı geldi. Oda ayırma operasyonunda değişen tek şey önceden Zeynep bizim odamızda uyurken şimdi biz onun odasında uyuyoruz :)


Bu foto da haftasonundaki park ziyaretimizden. Özgürlüğünü ilan eden küçük hanım elini bile tutturmadı, kendi başına gezeceğimiş :)

19 Mart 2012 Pazartesi

Yorgun Sessizce

Bu haftasonu evi ayağa kaldırdık tabiri caizse. Çoktan beridir yapmayı istediğimiz ev içi taşınma işlemini yaptık. Şimdi bu ev içi taşınma da ne ola ki derseniz odaları değiş tokuş etme şeklinde de özetleyebiliriz. Oturma odasını yatak odası, yatak odasını kızçeye oda, giyinme ve bilimum ıvır zıvırı tıktığım oda da oturma odasına dönüştürmek suretiyle ev içi taşınma işini yapmış olduk. Yaptık yapmasına ama ben şimdi fena halde yorgunum. Sözde minnak bir aileyiz ama biriktirdiğimiz eşya yükü almış yürümüş. Karınca misali hep taşımışız eve ama evin de istiab haddi var kardeşim. Doldur doldur nereye kadar. O yüzden çok acımasız da bir kıyım yaptım. Kıyafetlerimi ayırırken düşünme payı bile bırakmadım kendime. Çok seri bir şekilde en son bir sene içinde giymediysem yada artık değişen kilo durumundan ötürü olmayan kıyafetlerimi bi çırpıda gözden çıkardım, zayıflarım da giyerim olayına hiç girmedim. Ah ah ne cancağız kıyafetlerim, ayakkabılarım gitti de gık demedim ama şimdi içimde yandan bir ses ne ettin la sen demiyo da değil.Yok yok ben o sese kulak asmıyorum aksine çok çok iyi oldu, ferahladık, ne güzel oldu. Sadece kılık kıyafet de değil eşya da sepetledim evden, daha çok yer açıldı bize. Bi sürü gereksiz şey de gitti misal evlenirken aldığım çatal kaşık takımın konulduğu sandık tipi  bişey vardı evin içinde dolaştırıyordum bi türlü işlevli bir şekilde kullanamadığım, üzerine çiçek falan koyuyordum o ve onun gibi yer işgal eden ama esasında pek işlevi olmayan şeyi çıkardım evden. Artık yaş ilerledikçe insanın zevki mi değişiyo nedir ne kadar sade o kadar iyi bana göre artık.
Hala evde yapacak işler var kitapları tam düzenleyemedim mesela. Kendi şifonyerimin içi de düzenlenecek şeyler arasında. onlar da gelecek haftasonuna. Bu vesileyle ev de dip köşe temizlenmiş oldu. 
Ferahladık mutluyuz :)

Not: evden çıkan her işe yarayan şey ihtiyaç sahiplerine gitti, çöpe atmadım.

Kızçenin yeni odasındaki yalnız(!) ilk gecesi gelecek postta.

13 Mart 2012 Salı

Gözlerim uykuyla barıştı sanma





Uykum var hemde nasıl. Başımı masaya koysam iki dakika sürmez dalıp gitmem. Yatağından başka yerde uyuyamayan, yatağında da en az 10-15 dakika dönüp durduktan sonra uykuya dalabilen biri için oldukça trajik bir durum.
Kızçe büyüdükçe uykular uzayacağına kısalır oldu. Gecede 6-7 defa kalkmazsak gariplik var diyoruz. Hacıyatmaz gibiyiz yatar yatmaz kalkıyoruz :) Bu sabah ne alarmı ne de her sabah yoldayken beni arayıp uyandıran kocamın telefonlarını duymuşum. 4 defa aramış uzun uzuuun çaldırmış, telefonda yakınımda ama ıh ıhh duymamışım. En son telaş edip kayınvalidemi aramış. O da tam bana bakmaya gelirken ben kızçemin sesiyle uyandım. Servisin beni almasına 10 dk kala. Kendim mi hazırlanayım, terleyen kızımın üstünü mü değiştireyim derken bi şekilde her ikisini de halledip servisin beni beklemesine gerek kalmadan evden çıkmayı başardım. Bu durum da gösteriyor ki bizim bir uyku düzeni oluşturmamız şart artık. Öyle akşamdan yatıp sabaha kadar uyuyan bir bebek olmadı bizimki hiçbir zaman ama bu kadar da sık uyanması normal değil sanırım.

Tavsiyesi olan?!


resim  alıntıdır.

3 Mart 2012 Cumartesi

Ayakkabı alışverişi

Epeydir nette kızım için ayakkabı araştırmasındaydım. Malum artık sıralamaktan yürümeye terfi ettik. Maşallah kızıma 11. ayının içinde yürümüş oldu. Araya giren hastalıklar, her yere emekleyerek çok hızlı bir şekilde gidiyor olması vs. bu süreci biraz yavaşlattı sanırım. Neyse artık korkusuz adımlar atabiliyor. Bu zamana kadar evde giydiği patik tarzı ayakkabılar haricinde ayakkabı giydirmedim  arada dışarı çıkarken giydirdiklerim de var ama gittiğimiz yerlerde çıkardım hep. Giydirmeyeceğimi bildiğim için de çok fazla ayakkabı almadım şu ana kadar, -saydım da şimdi 5 tane almışım-. 3 ünü de sadece birkaç kez giydirmişimdir elbise altına falan. bir de bizim kızın ayakları ayakkabı içinde çok terliyor. O yüzden sağlıklı ayak gelişimi için evde hep çorapladır -min. 2 kat- :)
Herneyse yürümeye de başlayınca bu ayakkabı işi oldukça elzem bir hal aldı. Bende kendi çapımda inceleme analiz olaylarına girdim, sonunda da aşağıda görülen bilimum bebek ayakkabısı için gerekli koşulları içerdiği belirtilen papilerden sipariş verdim. Verdim vermesine de ben ayakkabı nosu olarak evdeki mothercare ayakkabısını baz aldım ki nerden bilirdim mc'nin kalıpları küçük, dolayısıyla gelen ayakkabılar oldukça büyük çıktı o numaralara göre. Ama ayakkabıları çok çok beğendim, derisi tabanı herbişeyi çok güzel bir de terletmiyormuş ki deneyip anlayacağız o kısmı. Neyse efendim ayakkabıları geri yolladım küçüklerini istedim. 






Fiyatı 109 tl, bebeshop'tan bir alana bir bedava kampanyalı, yazıyorum ki belki bu tip bir arayışta olan vardır benim gibi

18 Şubat 2012 Cumartesi

Alışveriş

Biri beni durdursuun. Bu internet alışverişine çok fena sardım. Sabahları ilk işimiz bu sitelere bakmak. Bu ay Markafoni, Limango, Trendyol yok grupanya habire bişeyler aldığımı farkettim. Fena da olmuyor oturduğun yerden yorulmadan alışveriş yapmak ama handikapları da yok değil. Misal dışarda mağazadan tek bir ürün alıp çıkacakken burda hazır kargo parası veriyorum onu da alayım bunu da alayım derken bakıyorum bir kalemde 8-10 parça birşeyler almışım. Hepsi ihtiyaç mı? tabi ki hayır. Alıp alıp duruyoruz habire, bakalım nereye kadar. Gerçi ben ay sonunda ekstremi görünce kendime gelirim muhtemelen..

15 Şubat 2012 Çarşamba

Haftasonu, biz, bakıcı, gelmeyen misafirler vs. vs.

Yazmayınca ara açılıyor malesef. ha bugün ha yarın derken bir baktım 16 gün olmuş. İstanbul karlı demişim 15 gün önce, bu arada karlar yağdı eridi ki bu sabah uyandık gördük ki yine kar yağmış. Ne güzel. Her mevsimin ayrı bir tadı var.
Bu aralar neler yaptık; kış hastalıksız olmaz hem ben hem Zeynep hasta olduk, ilaçlar kullandık, iyileştik. 10 gün yıkanmama rekorumuzu kırdık hasta ederiz korkusuna. Sonra önce 10-15 saniye ayakta desteksiz durmaya başladık ondan sonra da ilk adımların mutluluğunu yaşadık. Tam yürüdük diyemeyiz ama çok çalışıyoruz :)
Zeynep hanım bu aralar pek bir huy değiştirdi asabi dediğim dedik birşey oldu. Eskaza yapmak istediği bir şeyi engellediğimizde yada elinden aldığımızda yaygara kopuyor. Asi gençlik :)  Beycağızım o hallerini gördükçe işimiz var bizim bu kızla diyor.
Bu haftasonu kızımın iki ay küçük arkadaşı misafirimiz olacaktı. Çok göresimiz vardı Yekta beyleri ve dahi ana babası ve diğer ekürilerimizi. Bendeniz sabahtan mutfağa girmek suretiyle hazırlık neyin yaptım, alıp başını gitmek isteyen evimi misafir oturacak şekle soktum falan, amma velakin akşama birkaç saat kala gelemeyeceklerini bildirdiler. Yakın olsalar bi koşu gidip boğup gelirdim amma gelgör ki İstanbulun öte ucundalar da kurtuldular :)   eee o kadar hazırlığı oturup ben tek başıma yemedim, ablamı, kardeşimi ve yakında oturan başka arkadaşımı çağırdım güzel bir akşam geçirdik beraber, neye niyet neye kısmet :)
 Haftasonu bakıcı konusunu da hallettik sayılır. Önce eş dost vasıtasıyla gelen bir ablayla görüştük. Ablayı uğurladıktan sonra dönüp kayınvalideme "anneee bizi bırakmaaa" diye feryat edişim hala kulağımda. O kadar zor geldi ki yabancı birine evladımı teslim edecek oluşum fikri, oturup ağladım. Kadın bize nerdeyse hiç konuşma fırsatı vermedi, onu yaparım bunu yapmam, ağustosa kadar anca bakarım sonrasını bilmem, benim zaten çalışmaya ihtiyacım yok da çocukları çok seviyorum falan da falan dedi dedi ondan sonra hoop hadi bana müsade siz düşünün taşının bana haber verin yarın akşama kadar dedi kalktı gitti. Biz baka kaldık birbirimize, sanki kadına rica minnet yalvardık da o da lütfen bakıverecek gibi bi durum oldu, o bizi işe alıyor sanki. Çok acayip bir deneyimdi. O gece ne ben uyuyabildim ne kayınvalidem. Bu şekilde yol alamayacağımızı anlayıp akraba içinden tarama yaptım kendimce ve baba tarafından akraba olan eşini uzun yıllar önce kaybetmiş bir teyze geldi aklıma, bakar mı acaba diye düşündük ve arattırdım anneme. O da sağolsun bakarım dedi. Ve görüştük Pazar günü. İyi bir hanıma benziyor, hiç değilse hiç tanımadığımız yabancı birisi değil. İnşallah evladıma iyi ve şefkatle bakar. Bakalım göreceğiz. Allah yardımcımız olsun. Ne zor işmiş bu böyle.
Günlerden Çarşamba, günü de yarıladık sayılır. Sabah uyurken bıraktım Zeynoşu. Eğer uyanıksa sabahları ben çıkarken görünmemeye çalışıyorum, çünkü ağlıyor peşimden. Oturup anlatacağım bir yaşta da değil sıpa, o yüzden kaçıyorum.
Çok şükür bugünümüze ve bu halimize deyip bu postu bitiriyorum :)


30 Ocak 2012 Pazartesi

Karlı İstanbul


İstanbul bembeyaz örtüyle kaplı bugün. sabah servisi beklerken herne kadar donsamda çok güzeldi lapa lapa yağan karın altında beklemek.



Üstteki foto da beklerken çektiğim sokak fotosu. korkumuz cumartesi günü kar yağmasıydı ama çok şükür o gün hava nispeten az biraz daha kırıktı. Malum akşama düğünümüz olunca bu karda kışta kimse gelmeyecek diye endişelensekte gayet geniş katılımlı bir düğün oldu da kardeşceğizimi everdik :) Bu fasılı da atlatmış olduk çok şükür, Hem Mersin'de hem İstanbul'da düğün yapmak çok yorucu oldu. Ah bu gereksiz ritüeller. Düğünleri nedense çok gereksiz bulurum çünkü gelin ve damat dışında herkes eğlenir de o gariplerim kukla gibi yönetilirler. takısıydı pastasıydı yok ilk dansıydı aman aman. bu yüzden nikahla evlendim 2 saatte temiz iş. Hoş o bile bana yorucu geldi ya, hatırlıyorum da takı sırasında az kalsın bayılıyordum fenalık gelmişti bana. Ardından sevilen dostlarla kutlama yemeği bitti gitti. Galiba ben tantana sevmiyorum.
Herneyse düğün için kızçeme yaptığım kıyafet konsepti de elimde patladı desem yeridir. Süslü elbisebimizi altına çift kat kilotlu çorap ile giydirdim ama salon çok soğuktu bende hemen pantolon giydirdim üstüne kalın hırkasını çektim. Zavallım ilk defa o kadar kalabalıkla müşerref olunca ve de zaten biraz hasta olduğu için çok yadırgadı millet sevmek istedikçe bastı yaygarayı. Dedesinin kucağına tünedi. Zaten düğünün ortasında da aldım kızı eve geldim çünkü gürültü de çok fazlaydı. 

**

İK'dan şimdi mail geldi 5'te çıkıyormuşuz, akşamki toplantı da iptal oldu zaten. E güzel :)

16 Ocak 2012 Pazartesi

Koşturmaca

An itibariyle kar yağıyor dışarda. İzlemesi güzel.

Cumartesi günü yağan lapa lapa kar altında hızlı bir alışveriş turu yapmak zorunda kaldım. Resmen eziyetti. üstelik de yanımıza hiçbirimiz şemsiye almamıştık sokaklarda fink atarken. Bu kadar acil olan neydi karda kışta alışveriş derseniz malum düğünümüz var bu haftasonu ve önümüzdeki haftasonu. E ben çalışan bir hatun olduğumdan eksik gedik tamamlama işi ancak haftasonları olabiliyor. Kıyafet tamam, uygun eşarbı da bu h.sonu buldum o da tamam, kızın kıyafeti ayakkabısı tamam ( bulana kadar kaç yer dolaştım mothercare'sinden civil'ine kadar, yok anacım aradın mı bişey bulamıyorsun en son B&G store'da çıktı karşıma ki o da tam istediğim gibi bişey değil ama aldım gitti). Heryer de indirime girmiş ama ne detaylı gezebildim ne de ince ince inceleyebildim. sadece almam gerekenlere odaklanıp çat çat aldım çıktım. Zara talan edilmiş zaten ama beycağızımın yeğeninin yaklaşan doğum günüsü hediyesini de aradan çıkarmış oldum ordan. Başka başka haa wenice net %50 indirimde ordan da kıza kaptım pantolon pijama takımları vs. Alışverişin en güzel kısmı oydu zaten az para çok ürün nihoho :).

Bu haftasonu sağlık varsa Mersin yolcusuyuz kardeşimin düğünü için. Kızçemden ayrı geçireceğim ilk gece olacak. Bu havada onu oraya götürmek doğru gelmedi gözümüze, yollarda hasta etmeyelim dedik malum direk Mersine uçak yok, Adana'dan Mersine arabayla geçeceğiz. Hayırlısıyla gidip geliriz inşallah du bakalım.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Daha iyiyiz

Benim minik kızçem ilk defa antibiyotikle tanıştı 9 ayı tamamlamasına birkaç gün kala. bir haftayı bulan burun akıntısı ara ara yükselen ateş ıhlamurlarla ve basit şuruplarla geçmeyince ve boğazına da inince doktor yolları göründü. Pazartesi ben ve baba işteyken babaanne ve dede götürdüler doktora. Sağolsunlar asla gözüm arkada değil onlar sayesinde ama yakında bu lüksüm bitecek ve bize bakıcı yolları görünecek. Hayırlısı herşeyin. Artık düşünmeyi bıraktım çünkü daha da demoralize oluyorum. Rabbim bize de merhametli ve kızıma iyi bakacak birini nasip eder inşallah.
Bu sabah evden çıkmadan önce beşiğinde uyuyan kızımı seyrettim. Herhalde bundan daha büyük bir nimet yoktur dünya üzerinde, binlerce şükürler olsun. Ben anne olmadan önce bilmezdim böyle duygularımın olduğunu. Hakikatende öyle vıcık vıcık çocuk seven bir yapım yoktur, hani vardır ya 200 metreden bi çocuk görüp ay ne şekeeer diye seven tipler, onlardan olamadım hiç ha yeğenlerimi falan çok severim ama dediğim gibi dozajı abartılı değil. Şimdiyse kızımı olmadık sıfatlarla sevdiğimi farkediyorum baya kreatifmişim bu konuda :)
Çok şükür ki şimdi daha iyi, burun akıntısı geçti gibi ve nihayet gece iyi bir uyku çekebildi hem o hem biz :)
9. ayında kızçem 8,600 kg ve 73 cm. bu da kayıtlara geçsin, ilerde manken gibi kızmışım diye sevinir zayıf minnoşkam.


Ha bide dün benim doğum günümdü. 30'u geçince pek hevessiz oldum doğumgünlerinde nedense :)

9 Ocak 2012 Pazartesi

iyi olsun

Yavruş evde hasta, anne işte, aklı evde.. Aksi gibi bugün uzun bir gün, eve gitmem en iyi ihtimalle 20:30.

2 Ocak 2012 Pazartesi

yeyniyıl yeniyıl yeniyıl bizlere kutlu olsun!

Her sene yeniyılda içimde bir kıpırtı bir heyecan neyin olurdu, bu sene bu kıpraşmalar hiç olmadı nedense. Aman sende modundaydım. Beycağızım gündüzden akşam için yokmu program deyince - program dediği de ya arkadaşlara gitmeyi yada bizde toplanmayı kastediyor- ay dedim davet olursa giderim, kimseyi çağıracak mecalim yok bu sene, hazırlıklar gözümde büyüyor falan. Otururuz evimizde çitlembik aile olarak dediydim.
Sonuç; yeni yıla bizim evde toplamda 8 kişiyle, okey oynayarak girdim. Yeni yıla nasıl girerseniz bütün sene öyle geçer muhabbeti de gerçek değildir umarım!
Zeynep kızım da efendi efendi erkenden yattı, bittabi ertesi sabah da erkenden kalktı. 2.5 ta yatan bünye buna isyan etse de minnağım için kalktık efenim. istersen kalkma demi :)