24 Ekim 2015 Cumartesi

Babaannem

Küçücük bir çocukken daha başlamış hayatla mücadelesi. Üvey anne elinde hor görülmeler, itilip kakılmalar.. Sonra büyümüş çok güzel bir genç kız olmuş, babasının uygun gördüğü biriyle evlendirilmiş. Ama koca evinde de yüzü hiç gülmemiş. Gittiği kalabalık evde her işe koşar olmuş, koca da kah evde kah gurbet ellerde. Zaman geçmiş evlatları olmuş ama üç evladından sadece bir oğlu hayata devam etmiş. Gencecik yaşında evlat acıları tatmış. Üzerine koca terk etmiş, başka bir kadınla başka bir şehre gitmiş. Meğersem taa eskilerden beri severlermiş.  Gencecik kadın oğluyla kayın-evinde hayata devam etmeye çalışmış. Oğlu için sabretmiş, hep çalışmış çok çalışmış. Ama çook da eziyetler görmüş. Gün gelmiş oğlu yeni delikanlı olmuş, annemi, evimi ayıracağım demiş. Dağbaşında eski köhne bir ev ve onun verimsiz çorak arazileri reva görülmüş bu anne oğula, ha bir de ahırdaki en verimsiz ve çelimsiz inek. Kap-kacak, eşya hak getire. Olsun demiş kadın, hiç sesini çıkarmamış yeter ki huzurum olsun demiş ayırmış evini. İşte bu günden sonra babaannem için huzurlu mutlu günler başlamış. Çok ama çok çalışkan, bir o kadar da akıllı bir tam bir Karadeniz kadınıydı. Çok geçmeden o bakımsız arazileri verimli tarlalara, o çelimsiz ineği de besili bakımlı hale getirmiş ve ahırını başka ineklerle doldurmuş. O köhne ev de oğlunun sayesinde evrim geçirmiş, her şeyleri tam tekmil var olmuş. Keyifli ve huzurlu bir hayatları olmuş artık. Allah’ın adaleti şaşmaz, öyle ki onu oraya gönderenler çok geçmeden ondan ister hale gelmişler..
Zaman geçmiş oğlu büyümüş genç bir adam olmuş, büyükşehirlerde yaşamış, çalışmış ve artık evlenme zamanı da gelmiş. Anneleri babaanneme kızlarını gösterirlermiş oğluna alsın diye. O ise kendi uygun gördüğü en itibarlı kızı seçip gelin almış. Zaman geçmiş torunlarla ev şenlenmiş. Üç kız bir erkek torunla babaannem çok mutlu olmuş. 80’lerin ortalarında evin gelini çok ciddi bir hastalık yaşamış, tedavi için uzun aylar boyunca evinden, çocuklarından uzak kalmış. Bu sırada babaannem bizlere kol kanat germiş, atmaca gibi başımızdan hiç ayrılmamış anne yokluğunu hiç hissettirmemeye çalışmış. Çok emeği vardır üstümüzde çok..
Sonrası büyükşehire gelmişler ailecek. Orada da mahallelinin Oflu nene’si olmuş. Herkesi tanırmış, herkes gelir ona akıl danışırmış. Mahalleli turşu kurmayı bile ondan öğrenmiş en basiti. Rahatını soranlara hep “çok iyiyim” dermiş bir de “bendeki keyif kimsede yok”. Oğluna, gelinine, torunlarına hep dua edermiş, elinden tespihini düşürmezmiş. Asla gereksiz konuşmaz, sözleri hep akıl dolu olurmuş. Hatırı o kadar sayılırmış ki ev misafirlerle dolup taşarmış her zaman. Uzun yıllar memleketine geri gitmemiş ama son birkaç yıldır gitmek istermiş. Yazın başında gidip sonbaharda gelir olmuşlar annem babam ve babaannem. Bu yılda bize dua ederek, helalleşerek gittiler memlekete. Bu da benim babaannemi son görüşüm oldu. Bizim 88 yaşındaki koca çınarımız, kıymetlimiz 15 Ekim Perşembe akşamı Hakk’a yürüdü. Tam da dua ettiği gibi “ üç gün yatak, dördüncü gün toprak”.  Başında dualarla, Kur’anlarla..
Babaannemin güzel bir adeti vardı; her Cuma günü kuşluk ile Cuma vakti arasında sevap diye yıkanırdı, ebedi istirahatgahına giderken de aynı günde aynı saatte yıkandı ve uğurlandı. Bir anektod daha; hep annesinin mezarına atıfta bulunarak ben de onun yanına gideceğim derdi. Ama mezarlıkta annesinin yakınında hiç boş bir alan yoktu, ta ki altı ay öncesine kadar. Altı ay önce mezarlığın duvarları yenilenmiş ve tam annesinin yanındaki alan genişletilmiş.  O’nu bekler gibi.. O’na nasip olmuş, mezarlığın en güzel yerinde ve anneciğiyle yanyana.. Rabbim gani gani rahmet eylesin, kabri cennet bahçesi olsun inşallah.
Çok isterdim onunla tekrar yüzyüze konuşmayı, ona sarılmayı ama herşey o kadar hızlı gelişti ki nasip olmadı. Çarşamba günü, ertesi gün için sabahtan gideceğim dedim sonra kardeşimle konuştum abla Cuma günü beraber gideriz deyince Cuma günü gittik. Nasip olmadı..
Canım babaannem nurlar içinde uyu. Seni çok seviyoruz.

2 Ekim 2015 Cuma

Bu yaz..

Bloğum bu yaz biraz mahzun kaldı. Uzun zamandır yazamadım, malum ülke gündemi benim de moralimi bozdu. Yedik içtik işimize gittik hayatımıza devam ettik velhasıl ama gidenlerin sızısı da hep yüreğimizde kaldı. Dönüp geriye baktığımda bu yaz neler yapmışız diye çok da atraksiyonlu geçmemiş. 08 Ağustos'ta yıllık izne ayrılmışız maalecek ve ertesi günü toplanıp klasik tatil mekanımız Esenköy'e gitmişiz. Bu sene ablamlarla birlikte sezonluk kiraladığımız evde eşimle bir hafta tatil yapmışız. Daha sonra eşimin anne baba ziyareti için Trabzon'a gitmesiyle kalan bir haftayı da ablalarımla yeğenlerimle çoluk çocuk bir arada beraber geçirmişiz. Zeyneb'in ve benim yüzme konusunda level atladığımız (paletleri keşfettim), dondurmaya doyduğumuz, Zeyneb'in iki tekerlekli bisiklete geçişi, bol akşam yürüyüşleri içeren keyifli bir tatildi. Tek can sıkıcı olay ise eşimin gittiği gün ve daha ablamlar gelmemişken Zeyneb'in evin merdivenlerinden takılıp düşmesiydi. Çok şükür ki olumsuz bir durum olmadı ama ben panikledim biraz.
 

 

 
İznim daha bitmemişken hep birlikte toplaşıp İstanbul'a döndük, neden, çünkü ailemizin enn yeni üyesi dünyaya gelmek üzere gün sayıyordu :) Tam beklenen gününde, 25 Ağustos'ta geliverdi minik beyimiz ve ben ilk kez hala oldum. Bir görümceye yaraşır şekilde evde kompostolarımı kaynatıp ve keklerimi hazırlayıp minik beyimizi karşılamaya gittim hastaneye :) Görümce göndermesi işin esprisi bir yerde, biz üç kız kardeştik şimdi dört kızkardeşiz, bunu laf olsun diye değil gerçekten içimizden bu şekilde geçirdiğimiz için söylüyorum (Hayır, gelinimiz bloğumu okumuyor:)). Hastaneden sabaha karşı beşte çıkıp eve geldim çünkü eşim işe gidecekti ve Zeynep yalnız kalmamalıydı. Zeynep geldiğimi hiç farketmedi bende yanına kıvrılıp uyudum :) Sonra tatil bitti ben işe döndüm. Zeynep'in okulu da 1 Eylül'de açıldı o da okuluna başladı. Eylül ayımız Zeynebin okul alışverişleriyle, bir haftasonu Esenköy kaçamağıyla ve Kurban bayramıyla gelip geçiverdi. Bu sene izinlerin dibine vurdum ve Kurban Bayramında da dokuz gün izin kullandım. Görünüşe göre bir yere gitmedim ama bir tam gün de evde durmadım bu izin boyunca, dinlendim mi yoruldum mu pek belli olmadı.
 
 
 
Öyle işte.. Son iki ayın özeti böyle.. Bir yaz daha bitti, mevsim sonbahara döndü hatta şu an hava kış ölçüsünde soğuk, hırkalara battaniyelere geçtik hatta dün akşam acaba kombiyi açsam mı diye de aklımdan geçirdim.
 
Hayırla, sağlıkla, neşeyle, Selametle kalın.