14 Ekim 2013 Pazartesi

İyi Bayramlar

Neredeyse bir ay olacakmış bloga yazı yazmayalı.
İşte yoğunluk evde yoğunluk derken fırsat olmuyor gerçekten. Düşünün herkeşler şu dokuz günlük bayram tatilindeyken biz yine ve yine çalışıyoruz. Birçokları Bayram tatilinde kendini biryerlere çoktan atmış olsa da ben bu sefer evde olmayı istedim. Farklı şehir dışı programlar çıkmadı değil ama gerçekten canım istemedi nedense. Otururuz evimizde güzel güzel inşallah sağlık olsun yeter ki..

Bu vesileyle büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öperek hepimizin mübarek Kurban Bayramını kutlarım. Allah'a emanet olun. Sevgiler.

18 Eylül 2013 Çarşamba

Tatil yazısı _ 2013

Gelişimizin üzerinden bir ay geçmiş olsa da Ramazan Bayramı tatilimizden kısa bir özet geçeyim.

Bizim aile büyüklerimiz (benim ve eşimin) yaz aylarında (hatta bizimkiler bahar gelince gitmek için gün sayarlar) hep memlekette olurlar.  Dolayısıyla her ne kadar kışın bir arada olsak da  özleriz biz, keza onlarda torunlarını (evet artık çocukları olarak bizler ikinci sıralardayız). Ondan sebep Bayram tatilini ailelerimizle bir arada geçirmek istedik ve yola koyulduk. İlk golümüzü uçakta hep kucağımda oturup zinhar koltuğunda oturmayan Zeynep attı. Dönüşte de keza yine koltuğuna oturmadı ve biz boşu boşuna bilet parası vermiş olduk. Buraya da yazdığıma göre içime epey yer etmiş belli J

Tatil boyunca Zeynep her zamanki gibi kimseciklere gitmedi, asla kendini sevdirmedi, torun gelecek hevesiyle bekleyen dede-nenegillerin ellerini böğründe bıraktı J Ama çok da hakkını yemeyeyim geçen yıl olduğu kadar da huysuzluk yapmadı. Biraz benimkilerde biraz da eşimin tarafında kalıp hepi topu 10 gün olan tatili göz açıp kapayıncaya kadar bitirdik. Bir gün yaylaya çıktık, bir akşam da Uzungöl’e yemeğe gittik.






Heryerin ama heryerin yeşil olduğunu düşünün, yeşilin her tonu var.. Tam bir huzur ortamı, ses yok, araba gürültüsü yok, tamamen doğayla içiçe, havanın temizliğini söylemiyorum bile..



Normalde meyvesevmez birisi olarak benim bile bayıldığım, kayınvalidemin yaylada yetiştirdiği katkısız hormonsuz inanılmaz lezzetli çilekleri..

 Demiştim, heryer yeşil diye..


Daha bir sürü foto eklemiştim ama nedense hep yatay ekleniyor resimler, epey uğraştım ama düzeltemedim ve eklemekten vazgeçtim sonunda..Bilen varsa söylesin..

Resimlere bakınca tekrar gitmiş kadar oldum, iyi geldi şu iş saatinde..


2 Eylül 2013 Pazartesi

H&M ganimetleri

Tatil sonrası içine düştüğüm ruh halinden beni ne kurtarır diye düşündüm, tabi ki alışveriş :) Hazır sevgili Modaerator 'un duyurmuş olduğu H&M indirimi de varken kendimi alışverişlere vurayım dedim. Eltimgili de kendime yoldaş ederek kızçelerimizin sezonluk alışverişi yapalım dedik. (Bizim bebeler modayı takip eder, her sezon yeni gardrop düzerler : P) Anadolu yakasındaki tek H&M olma lütfu Brandium AVM'ye bahşedilmişken bizim de rotamız daha önce gitmediğimiz orası oldu. Netekim günlerden Pazar olmasına rağmen pek bir sakin, pek bir havadardı, sevdik. Çünküm artık kalabalık ve gürültüyü bünyem kaldırmıyor artık, evde bile tv'nin sesini azcık açmaya teşebbüs edenler benim hışmıma uğruyor, yaşlılık alametleri bunlar!

Ne diyordum, hıh alışveriş, adettir aldıklarımı koyuvereyim:




Hırkanın krem rengini aldım.


% 25 indirimin yanında uzun kollu üstlerde de 3 al 2 öde kampanyası vardı. Gayet hesaplı alışveriş oldu. Bu arada % 25'lik indirim 15 Eylül'e kadar devam edecek, ihtiyaç duyanlar bir bakıverin derim.

Böyleyken böyle işte.. 


21 Ağustos 2013 Çarşamba

Geldik

Gittik geldik, işe bile başladık.stop..
Buralar çok sıkıcı ve sıcak.. stop..
Oralar hiç değilse serindi.. stop..
Hiçbirşey yapmak istemiyorum. stop..
Tatil sonrası işe alışamama depresyonundayım sanırım. stop..

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Tatil

Çok şükür bende bugün itibariyle tatile girmiş olacağım. Eve gidip valiz hazırlamaca, ev toplamaca sonra da Trabzon'a uçuş. Allah'ım nolur nolur güzel bir tatil olsun, güzel güzel dinlenip, gezip evimize geri gelelim :).  Amin.

Bu gece de mübarek Kadir Gecesi. Bol bol dua edelim tüm Müslümanlar için, barış, huzur, mutluluk, sağlık için.

Herkesin şimdiden Bayramını kutlar, tatile çıkacaklara da iyi tatiller dilerim.

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Son günlerde..

Sevgili bloğum seni boşlar gibi görünsemde aslında boşlamıyorum, sadece vakit oluşturamıyorum yazı yazmak için. Aslında evdeyken aklıma not ettiklerim oluyor bunu bloğa yazmam lazım diyerek ama işe gelince, gece görülüp sabah unutulan rüyalar gibi aklımdan pıff uçuveriyor..

Mesela sahura kalkmakta ne kadar zorlandığımı yazıp artık sahura kalkmadığımızı yazacaktım. Birimiz kızı uyuturken diğerimiz birşeyler hazırlıyor -eğer kızı uyutan bensem genelde uyuyakalıyorum yanında ya- sonra da hızlıca atıştırıp ve sürahilerce su içip doğru yatağa ışınlanıyoruz. Çok dinlendirici uykular uyuduğumuzu söylesek yalan olur zaten.  Ramazan yemek içmekten ziyade en çok uyku konusunda zorladı beni diyebilirim.

Üç gündür üstüste iftara hep biryerlere davetliydik. Öyle olunca da kaç gündür evde Zeyno'nunkiler hariç yemek pişmiyor. Bugün silkelenip kendime geleceğim inşallah. 

Zeyno'da son günlerdeki sıcaklardan fena etkilendi. İki defa burnu kanadı -ki biri beni çok korkuttu-. Yüzü sıcaktan kızarıklıklarla doldu. Çok açık ve hassas tenli olduğu için anında isilik oluşuyor. Sürekli yıkıyorum, kremliyorum ama çok bir etkisi olmadı malesef. Gece de çok fazla terliyor, iki defa bodysini değiştiriyorum. Burnu kuru kalmasın diye ev yapımı serum fizyolojik su sıkıyorum. (Serum fizyolojiğin tuzlu su olduğunu öğrendiğimden beri evde kendim hazırlıyorum ve boş bir sprey kutusuna koyuyorum). Bir de bu aralar sabah ben hazırlanırken uyanıksa "anne işe gitme", "ben de gelicem" deyip beni dağıtıyor. O yüzden uyanmaması için parmak uçlarımda dolanıyorum evin içinde.. Hem ona zor hem bana..

Tuvalet eğitimi zamanı geldi ama bizde hala bir icraat yok. Zeyno'dan çok ben kendimi hazır hissetmiyorum galiba (sürekli tetikte ol, kaçakları temizle sil, gözümde büyüyor :)  Tatil dönüşü başlamamız lazım ama kanımca.

Tatil demişken şurda bir hafta kaldı ama bende ne bedenen ne de ruhen bir hazırlık var. Hazırlanacaklar, alınacaklar vs vs hep beni bekliyor ama sanki o işleri ben yapmayacakmısım gibi bir boşvermişlik hali.. Nolcak böyle..



18 Temmuz 2013 Perşembe

Bizden haller

Öyle böyle derken Ramazan'ın üçte birini geride bıraktık neredeyse. Mevla gerçekten de kolaylığını veriyor. Tam yaz ortası olan bugünlerin böyle serin ve bunaltmadan geçmesi rahmet değil mi? Kaç günden beri ilk defa bu akşam evde iftar yapacağım. Davetlere gittim, davet verdim, şirket iftarımız oldu derken hep bir kalabalık içindeydik. Doğrusu Ramazan sofraları da kalabalıkken güzel ve anlamlı oluyor. Bu akşam çekirdek aileyle oluruz derken eşim arkadaşını çağırmak istedi bende hiç mırın kırın etmedim bu sefer :) Eve gidince yapabildiğim kadar birşeyler hazırlayacağım zaten vakit bol, rahat rahat yeter diye düşünüyorum. Sonrasında da beyler maç izlemeye gitmeyi planlıyorlar, o halde bende ablama gel dedim, yayılırız sohbet muhabbet ederiz. 

Bir zamanlar ne zaman konuşacak bu çocuk dediğim Zeyno hanım şimdi susmuyor. Anne napıyoşun? Anne nereye gidiyoşun? Anne bu odanın hali ne? (benden kopya, odasını darma duman gördüğüm zamanki çığlığım) Anne ben de işe geleceeeem. Anne dışarı çıkalııııım. mütemadiyen anne anne annneee. Bayılıyorum bu hallerine. Tabi inat ve asabiyette kimse eline su dökemez hanımın. Geçen akşam şirket iftarından geç dönünce yapmadığını bırakmadı bana. Ben gelene kadar sakin keyifli oynayan çocuk beni görünce sinirini nasıl alacağını bilemedi. Olmadık sebeplerden arıza çıkardı ağladı da ağladı. Var ya bu sıpaların tüm nazları kaprisleri anneye.  Ben de zaten geç geldiğim için suçluluk duyduğumdan sabır performansımın zirvesine çıktım, gık bile demedim. Kucağımda sızdı sonunda.. 

Evimizin eşyaları da Zeyno'nun sanatsal faaliyetlerinden nasiplerini almaya başladı artık. Duvarlarda çizikler falan. Geçen gün aldığım boyama kitabını ve keçeli renkli boyama kalemlerini çıkarma gafletinde bulundum. Önce sakin sakin masada çizdi boyadı, çok da mutlu oldu hatta. Sonra koltuğa indi oturduğu yerde devam etti boyamaya. Bir ara ben mutfakta babası da diğer odadayken baktım bizimkinin sesi gelmiyor, bi gittim ki salona huşu içinde beyaz koltuğu boyuyor, pembeler maviler yeşiller.. Küçük çaplı bir şok geçirdikten sonra domestosa sarıldım hemen. 

Bayram haftasında Trabzon'da olacağız kısmetse. Hem aile büyüklerini görmek hem gezmek babında. Hayırlısı bakalım..



9 Temmuz 2013 Salı

Huzur ayı

Çok şükür ki bu sene de Ramazan'a ulaşmak bizlere nasip oldu. En uzun günlerde tuttuğumuz oruçlarımızda Mevla hepimize kolaylıklar versin inşallah. Ramazan'ın güzel atmosferi yurdumu sarsın kucaklasın inşallah. İnsanların kalplerine merhamet, şefkat dolsun, kimse kimsenin hakkına girmesin kimse kimseyi de incitmesin inşallah.

Hayırlı Ramazanlar hepimize..

5 Temmuz 2013 Cuma

Misafir sorunsalı


Biraz dert yanayım sana blogcağızım. Ben mi asosyal oldum yoksa eşimin bana demesi gibi misafir sevmez mi oldum bilmiyorum. Kimseyi göresim yok, kimseyle mecburi görüşesim yok, kimse için uğraşasım da yok kimseden kastım da samimiyetim olmayan insanlar bu arada, dostlarım arkadaşlarım alınmasınlar şimdi. Eşim ise benim tam tersim -gelsinlerci gidelimci. Ona kalsa hergün birileri gelsin biz birilerine gidelim. Bunun arka planını pek düşündüğünü söyleyemem. Malum bunun ön hazırlığı vs vs var.. Şimdi ben eğer bir misafir çağırıyorsam herşeyin muntazam olmasını isterim, temizliğinden ikramına herşeyin tam olmasını isterim, e bunu yapabilmek için de vakte ihtiyacım var demi, e ben hem çalışıyorken ve de hemde küçük bir bebem varken hangi arada derede bunları yapacağım?  Aynı şekilde birilerine gitme konusunda da insanlara rahatsızlık  verme korkusuyla çat kapı gitmeyi yada arayıp sana geliyoruz demeyi hiç sevmem, davet edilirsem giderim edilmezsem gitmem. Beyler bu konuda daha vurdumduymaz, onlar nasılsa kendi muhabbetlerinde rahatlar,  o arkadaşlarıyla sohbet muhabbet ederken ben ikramdı oydu buydu derken koşturuyorum, çocuklarla ilgileniyorum, ya da daha önce muhabbetimin olmadığı arkadaşlarının eşleriyle ittire kaktıra muhabbet etmeye çalışıyorum. Hele de karşı taraf ketumsa daha da beter, konuşacak konu kalmıyor bir yerde.

Evlendiğimiz ilk yıllar hep misafir ağırlamakla geçti, ağırlamadık insan kalmadı eş dost akrabadan. artık bunun birikimi mi bilmem. Gece yarılarına kadar hazırlık yapıp ertesi akşam koştur koştur işten eve giderdim. O zamanlar daha hevesliydim, insanların "bizi" görmeye geliyor olmalarından mutluluk duyardım. Saf ben, bir süre sonra bu davetlerin hep tek taraflı olduğunu görünce biraz ayıldım neyseki. çekirdek bir grubumuz var onları istisna tutuyorum. Hem akran hem akraba olduğumuz bir çiftin ise üç dört defa üstüste bize geldiklerinden sonra bir keresinde giderlerken bu sefer bizi davet etmek yerine "siz müsait olduğunuzda haber verin, biz yine geliriz" demelerini de hala unutamam. :)

Oysa benim hiçbirşey yapmaya mecalim yok ki. Ne misafir çağırıp ki ön hazırlık yapmak gerek ev temizliği ikramlar vs vs uğraşmaya ne mecalim ne de hevesim var artık. Tek istediğim akşam evime gidip ayaklarımı uzatıp kızımla vakit geçirmek bunu söylediğim zaman da çok abartıyorsun diyor bana koca kişisi. Hem ayrıca mecbur muyum ben sosyal bir kelebek olmaya ayol, ben böyle daha mutluyum belki. zaten bana işten arta kalan zaman ne kadar ki?  Onu da neden ziyan edeyim ki?  

Bunları neden mi yazıyorum şundan efenim;  eşimin teeee üniversite arkadaşı gelmiş eşiyle başka bir şehirden bir süre İstanbul'da kalacaklar, eşim de illa da çağıralım bize bir haftasonu gelip kalsınlar diyor. Hemi de bütüün bir haftasonu. hiç tanışmadım ne eşiyle kendisiyle belki çok seveceğim onu da bilmiyorum ya, ama yalan diyemem bana kıymetli haftasonumu ziyan edecek mişim gibi geliyor. Düşünsenize ben hafta içi haftasonunun hayaliyle motive olan biriyim o da hiç tanımadığım insanlarla bir arada olarak, üstelik herşeyi benim halletmem gereken bir şekilde koşturarak geçecek. Gel de anlat adama.. 

La yoksa çok mu abartıyorum gerçekten?

26 Haziran 2013 Çarşamba

Faranjit

Benim minik kızçem faranjit olmuş :( Pazar akşamından sesinde değişiklik başladı bende önlem olsun diye bir ölçek soğukalgınlığı şurubu verip yatırdım. Pazartesi sabaha karşı ateşi bir anda kırklara fırladı. Ateş düşürücüler soğuk kompreslerde çok etki etmeyince kaptık acile götürdük. Orada da evde benim yaptığımdan farklı birşey yapmadılar soğuk kompres + şurup verdiler. Oradan çıkıp çocuk doktoruna geçtik. Doktor muayene edip faranjit (boğaz enfeksiyonu) olmuş dedi, 3-4 gün ateş sürebilir, iyileşme uzun olabilir dedi. Ki gerçekten de bugün 3. gün hala düzelmiş değil. Tabi bu arada verilen 6 iğneyi de atlamamam lazım. Zeynebin kabusu oldu iğneler, doktor iğne yazıyorum daha iyi iyileştirir deyince eyvah dedim sesli olarak. biliyorum çünkü nefret ediyor iğneden. Dahası her iğne seansı bizim için de zor, daha kliniğin merdivenlerinde feryat kopuyor, tanıyor artık orayı. Neyseki bir tane kaldı. Sabahki iğnelerini bakıcı ablasıyla beraber gidip yaptırıyoruz, eve geliyorum giyinip tekrar işe dönüyorum akşamları ise yardımcı rolde baba var. Bu sabahki iğne seansından sonra parka gideceğiz diye söz verdim, klinikten çıkıp parka gittik Sabahın sekizinde parka spor yapanların dışında kimse yoktu, fırsat bu fırsat ben de bol bol kaydıraklardan kaydım, Zeynoyla yarış falan yaptık. Eve geldik bi baktım telefon yok, yanıma çanta almamıştım cebime atıp çıkmıştım. Parkta düşürdüm diye düşünerek gerisin geri parka yollandım, neyse ki telefonum kaydırağın dibinde beni bekliyordu, mutlu bir kavuşma anı yaşadık.

Kaldı bir tane daha iğne, bize dua edin iyileşelim de bir daha da iğnelerle muhatap olmayalım inşallah.

22 Haziran 2013 Cumartesi

Haftasonuu

Geldik bir haftanın daha sonuna, yaşasııın. Dışarda tatlı tatlı esen bir rüzgar, oh sabah da misler gibi yürüyüşümü yapmışım temiz havada, kendime geldim yeminle. Günün geri kalanında koşa koşa eve gitmece, ev işleri + yemek vs yapmaca olsa da I love Cumartesi. 

Haftasonu postuna geçen hafta Zeynoşa aldığım cicileri de ekleyeyim; Gerçi ona aldıklarımı şimdiden beğenmiyor hanımefendi, aldıklarımı ona gösterirken resmen "bu güzel, bu güzel diil" diye ayırıyor ve beğenmediklerini de giymemek için diretiyor. Geçen buna şahit olan erkek kardeşim halime acıdı valla. Alışverişler Limango'dan..













13 Haziran 2013 Perşembe

Kısa izin

Yazamayışımın nedeni bir çok blogger gibi "direniş" te falan olmam değil. 

Yıllık iznimden bir kuple kullandım bu hafta başında. Haftasonu da dahil olunca kızımla çoğunlukla evde geçen başbaşa bir 5 gün geçirdim. İhtiyacım vardı böyle bir es vermeye. Ne yaptın ne ettin derseniz bir gün pazara gittim bir gün de doktor işleriyle uğraştım, bol bol kızçemle oynadım, biraz kitap okudum, yattım yayıldım, koşturmadan sakin sakin yemekler yaptım, ev işi yapacağım diye hiç kasmadım, içimden geldiyse yaptım gelmediyse boşverdim. Bugün de tilki misali dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına geldim. Outlookta tam 278 mail beni karşıladı, hepsini tek tek okuyup bir çoğunu yanıtladım. Sonra özlediğim blogları okudum. Evdeyken nete çok az girdim, hele facebooku açmayı bir kez denedim, saçmalıklarla dolu yazıları görünce açmak bir daha içimden gelmedi.

Ülke gündemine gelecek olursak artık bu konu benim içimi şişiriyor. Gelinen bu noktayı amacından çoktaaaan sapmış, aşmış artık neye kime hizmet ettiği belli olmayan, ülkenin başına çorap örülmeye başlanan bir hadise olarak görüyorum. Başlangıçta hepimizin masumca destek verdiği bu insanların amacının artık ağaç, çevre duyarlılığı değil de düpedüz darbe girişimi olduğunu görüyorum. Allah sonunu hayır etsin. Hele bugün okuduğum altı aylık bir bebekle başörtülü annesine yapılan muamele  haberi yüreğimi cız ettirdi. Allah ıslah etsin, tez vakitte sonlansın. kimin ne derdi varsa demokratik yapının gereği derdini sandıkta çözümlesin. 

Kısa bir ses edip gene biriken işlerime döneyim şimdi..

3 Haziran 2013 Pazartesi

Sağduyu nerdesin?

Sosyolog değilim, siyasetle ilgim sıradan bir vatandaş kadardır. Bugünkü geldiğimiz nokta çok üzücü. Ağaçları koruma diye başlayan protesto –ki halis duygularla başladığına inanıyorum-  giderek boyut değiştirerek iktidar karşıtı eylemlere dönüştü. Millet içinde biriktirdiklerini bu fırsatla açığa çıkardı.  Protesto etmek demokrasi içinde temel bir haktır. Kimsenin bu olguya diyeceği bir şey olamaz. Ama artık yapılanlar “protesto”nun çok dışına çıktı. Adını artık “Direniş” koydular. Sadece bu bile bize ne çok şey söylüyor. Ve gelinen bu nokta beni artık çok endişelendiriyor.  Bu kavramlar basit kavramlar değil. Yakın tarihte çevre ülkelerde uzaktan bakarak izlediklerimiz, yarın bizim de gerçeğimiz olabilir(Allah korusun) .  

Çok kolay bir şekilde bunun önüne geçilebilecekken, basit sağduyulu bir açıklamayla geri adım atılabilecekken (parkın ömrüne park olarak devam edeceği) bu durum önlenebilecekken bunu yapmayan yönetim, aksine tam tersi açıklamalarla ortamı daha da karıştırarak buna çanak tutmuştur. Dilerim tez vakitte bu yanlışlardan dönülür.

Buradan –sade vatandaş penceresinden- bakınca durum böyle görünüyor…  

1 Haziran 2013 Cumartesi

GEZİ PARKI



Hiç gitmedim, ağaçlarının gölgesi altında hiç oturmadım. 

Kaç gündür basında, nette gördüklerim okuduklarım ise içimi cız ettiriyor. İnsanların büyük özveriyle ağaçlar kesilmesin diye, kalan azıcık yeşil alan betona dönüşmesin diye gösterdikleri çabayı, direnci okudukça gözlerim yaşarıyor. Hele yurdun dört bir yanında yapılan destek protestoları, sosyal medya sayesinde dünyanın çeşitli yerlerinden verilen destek mesajlarını büyük bir mutlulukla izliyorum. Polisin adeta düşmana karşı savaşıyormuşçasına yaptığı müdahaleleri ise anlamakta zorlanıyorum, kınıyorum. Oysa bu insanlar orada sadece yeşili korumak için bulunuyorlar.  

Yazık ülkeme, çok yazık..

21 Mayıs 2013 Salı

"Paya"


Zeyno hanımla ilgili bu anekdotu not düşmem lazım. Netice de bu da onun bir ilki.

Akşam mutfaktan bir çıktım ki baktım bizim hanım benim çantamı almış, içindekileri bir güzel yere dökmüş, ana hedefi olan cüzdanıma ulaşmış açmış içinden aldığı bozuklukları büyük bir mutlulukla elinde tutuyor bi de uzatmış bana gösteriyor, anne bak paya (para). Kızım napıyosun annenin çantası karıştırılmaz deyip topladım etrafı elindeki bozuk paraları da aldım yutar mutar diye, hanım ne dese beğenirsiniz “ Anne bana paya (para) ver.” Napıcaksın kızım parayı? “Cebime koycam”. Eyvah dedim bizim kız parayı çabuk keşfetti.  Bi de ısrar kıyamet.  Akşam vermedim ama bugün için beraber bakkala gideceğimizi söyledim. Bu akşamki görevimiz eve gidince ona para vereceğim, cebine koyacak, beraber bakkala gideceğiz ve kendi parasını ödeyerek kendine dodo (sürpriz yumurta) alacak. İyi mi ediyorum kötü mü ediyorum bilmiyorum, bildiğim para işlerine çok erken bulaştık biz bence..

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Durumlar..


Oyh ne haftaydı be. Öyle bir yoğunluğun içine düştüm ki sormayın a dostlar. İşyerinde görev değişikliğim oldu, ben artık 25 markanın ithalat sorumlusuyum. Hafta boyu çok nadir boş anım oldu. Ulen bu ne böyle ben ölürüm böyle giderse diye düşünmeye başlamıştım ki az da olsa işlerimi toparladım. Duruma da hakim olmaya başladım. Çok keskin bir değişik bu benim için. Rahattım ben halbuse önceki halimde. Ben benim kariyer derdim yok dedikçe işte önüm genişliyor hayırlısı bakalım.

Evde de durumlarımız orta şeker. Hafta boyu ben yorgunluktan bitik olduğum için ve de hava soğuk olduğu için Zeyno hanımla klasik akşam park sefalarımız olamadı. Hafta içi de babaannemizi dedemizin yanına uğurladık, aylardır ayrı düşmüşlerdi kavuşturduk. 2 yaş sendromlarından ne haber derseniz onlar olduğu gibi devam ediyor. Her şey güllük gülistanlık iken bir anda durum tersine dönebiliyor. Biri bu çocuğa her istediğinin çat diye olamayacağını öğretmeli. Bu biri ben oluyorum ama çuvallıyorum bu konuda. Hanım çözmüş bizi istediği olmadı mı anında sesinin son perdesinde ağlıyor (dediğimi yaptırırım ağlamaları) hatta inadına çığlık atıyor. Bırakayım kendi haline, kendi kendine sakinleşsin desem  ulen apartmanda yaşıyoruz etraf çocuğu dövüyoruz sanacak o derece ağlıyor.  Ha bu arada Zeyno hanım her ne kadar çok zor bir çocuk olsa da şu ana kadar totosuna dahi vurmuş değilim. Ha çok saçımı başımı yoldum orası ayrı..

Bizde durumlar böyleyken böyle.. Güzel bir haftasonu olsun inşallah. Yatalım, yuvarlanalım, keyfimizin kahyası ne derse onu yapalım bence..

1 Mayıs 2013 Çarşamba

1 Mayıs'ta çalışanlar..

Bunlardan birisi de benim..

Öyle bayram edeyim kutlayayım çıkıp halay çekeyim derdim yok amma evde olsam kızçemle, beycağızımla güzel bir gün geçirsem fena mı olurdu..



24 Nisan 2013 Çarşamba

Ondan bundan şundan, kurabiye tarifi vs.


İşte yine geldik bir haftanın daha ortasına. Hafta nasıl başlıyor nasıl bitiyor hiç anlamıyorum. Dün 23 nisan’dı, memleketimin %80’i tatil yaparken biz yine çalışıyorduk.  İşin en sinir kısmı da beycağızım tatil yaparken benim çalışıyor olmam. Hoş işe geldik de ne oldu, diğer tüm kurumlar, bankalar vs. vs. tatil olduğu için öyle aman aman bir şey de yapmadık. İş olsun işte..

Hafta sonu da zati misafirim vardı, hazır beycağızın anne babası buradayken bir aile toplantısı tertip edeyim dedim hayırlı gelin olarak ve eltimi ve kayınbiraderimi kahvaltıya davet ettim. İlave olarak ablam da şehir dışına çıkacağı için yeğenimi bana bırakınca 3 çocuk 6 yetişkin keyifli bir kahvaltı yaptık. Öğleden sonra da eşimin babaannesini ziyarete gittik gün bitti zaten ama akşam koronkunç bir baş ağrısı yaşadım ki sormayın. Zeyno’yu babasına satım iki seksen üç doksan yattım uzandım. 

Zeyno hanım da bu aralar zıvanadan çıkma hallerinde, her şey onun, evdeki süt kutusundan parktaki salıncağa kadar, hep bir çemkirme halinde. Her şeyi kendi yapacak, eğer yeri ve sırası değilde izin vermiyorsak bir cığırtı koparacak. Üst baş giydirirken hep kaçacak, yemek yedirmek zaten zor iş, türlü şaklabanlıklarla ikna edilip ağız açtırılacak, bir lokma yerse mutlu olunacak. Uykuya geçmek de zor bugünlerde, önceki gece  23:00’te yatırmaya başladım, 01:00’de uyudu. En son sinirimden ağladım. İki yaş sendromu dedikleri bu olsa gerek. Buna da şükür.

Ayıptır demesi Pazar sabahın köründe bir kurabiye yaptım çok güzel oldu, favori kurabiyelerim arasına girdi. Ben balık hafızalı olduğum için tarifi buraya yazayım da unutmayayım:

Üzümlü cevizli kurabiye

1 yumurta
200 gram tereyağı (margarin yerine tereyağı koyun, lezzet farkını görün)
1 su bardağı şeker
2 vanilya
1 kabartma tozu
1 su bardağı iri kırılmış ceviz
Yarım su bardağı kuru üzüm
Aldığı kadar un

Oda sıcaklığında yumşamış tereyağını şekerle karışrın yumurtayı ekleyin, üzerine un, vanilya, kabartma tozunu ekleyin yoğurun, hamur toparlanınca üzüm ve cevizi ekleyin. İri iri kopartıp yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizin üzerine çatalla bastırıp biraz yassılaştırın. Fırına atın. Fırında daha da gevşeyip reklamlardaki cookie görünümünü alacak :P  afiyetlen yiyin.  iç malzemeleri değiştirip değişik kurabiyeler elde edebilirsiniz, misal incir + ceviz ikilisi de gayet şükela, yada sadece iri kırılmış çikolata. Hatta hamurun yarısına bir çeşit diğer yarısına da başka çeşit iç ekleyip aynı anda iki çeşit kurabiye de yapabilirsiniz.

Allahım napsam pastane mi açsam, ne marifetliyim ben yahu JJ  :P

19 Nisan 2013 Cuma

Gözlük


Yüzümde hiç alışık olmadığım bir ağırlık var. Evet Salı gününden beri ben artık gözlük kullanıyorum. Bilmem kaç yıllık eğitim hayatı artı üzerine 7 yıldır sürekli ekran başında olmanın bir getirisi bu. Gözlerim bozuldu. Sürekli başımın ağrıması, televizyondaki küçük yazıları okuyamamam ve en sonunda gelen otobüsün numarasını çok yakına gelene kadar görememem neticesinde bana doktor yolları göründü. Sonuç itibariyle sağ göz 0,75 sol göz 0,50 olarak gözlük reçete edildi. Artık dünyam daha aydınlık, renkler aha canlı, beyazlar daha beyaz :P

4 gündür takıyorum (sadece işyerinde, bilgisayar başında) ama hala alışamadım. Özellikle biriyle konuşurken dikkatim dağılıyor, gözlerimle beraber sanki, kulaklarım da bozuldu, karşımdakini anlayamıyorum J Gülmeyin valla aynen de bu durumdayım. En son müdürüm bir şeyler söylerken bana çat diye gözlüğü çıkardım valla anlayamıyorum böyle sizi diyerek J Alışacağım herhalde du bakalım. Ama baş ağrısı belirgin bir şekilde azaldı. Bi de şunu fark ettim gözlük daha bir ciddiyet katıyor insana, kişisel imaj açısından da faydalı. Benim gibi yaptığı iş ciddi olan ama yapı itibariyle hiç ciddi olamayan birisi için olumlu bir katkısı olacak sanırım. 


15 Nisan 2013 Pazartesi

2 yaş


Epeydir ayrı düştük blogcağızım. Biraz buralarda yoktum, biraz buralardayken yoğundum derken arayı açmışız. Yaz(a)madığım zamanın en büyük olayı ise tabiî ki kızçem Zeynebim Selinimin 2 yaşını 12 Nisan itibariyle doldurmasıydı. Kendi çapımızda düzenlediğimiz şenliklerle ve içimizde patlayan havai fişeklerle bu özel günümüzü tepe tepe kutladık. (içimizde patlayan havai fişek; ba ba baaa teşbihte son nokta :P)  Gerçi Zeyno hanım, pastanın üstündeki yanan mumları üfleyerek söndürme hadisesine pek bir anlam veremese de ben onun yerine itinayla üfledim. Başka bebeler mum üflemeye bayılırken bizim hanım “ne gereksiz iş” bakışı atarak bir an evvel bu seramoninin bitmesini bekledi. Öyle şenlik menlik dedim ama kendi çapımızda dayı teyze katılımıyla yaptığımız bir aktiviteydi. Dayının da doğum günüsü bir gün sonra olunca iki mum dikerek onu da aradan çıkarıverdik. 

Bu post da Zeynep’e özel bir post olsun madem. Kısa kısa notlarla halini ahvalini not düşelim buraya.

İki yaşını dolduran Zeyno hanım tam bir cilvenaz. O dudaklarını büze büze yaptığı nazlar edalar tam yemelik. O esnada başka bir şey yapıp ona bakmıyorsak hele “anne bak” “baba bak “diyerek dikkatleri kendi üzerine çekmeyi de biliyor sıpa.  Bir de yattığı yerde bacak bacak üstüne atıp öyle uzanıyor keyif ehli hanım.
Artık azcık da olsa kendi kendine oynayıp oyalanabiliyor. Çay setleri ve bebekler kurtarıcımız.
Oyun hamurlarında ise ille beraber oynamak lazım. Alıp geliyor anne ”amur yapalım” diyor.
Bu aya kadar televizyonla ilişkisi çok azdı. Bu ayla beraber Pepe’ler, Moni’ler, Maya’lar hayatımıza girdi. Yetmezmiş gibi ipadden de sürekli onları açmamızı istiyor. Bir de “amanin kedi” belamız var ki aman. Nette illüstrasyonla canlandırılan şarkı söyleyen bir kedi var. Yabancı şarkılardan tutun da yöresel ezgilerimize kadar bir çok şarkıyı söylüyor. Bizim kızın favorisi yerel ezgilerden yana. Tiridine bandım en en favori parçamız. Baba daha kapıdan girerken “baba amanin kedi aç” diyor.  (ben açmasını bilmiyorum diyerek yırttım, ehi).

Biraz da huyundan suyundan bahsedeyim. Kesinlikle tutturuk bir tip. İstediği şey hemen olmalı ona göre (bana göre değil tabi, sabrım varsa tane tane açıklıyorum neden olamayacağını, sabrım yoksa kestirip atıyorum o da sesinin son perdesinde ağlıyor).  Arada ağlamasına da müsaade etmek lazım bence. Bizim evde bebek bakımında ara ara kayınvalidemden destek aldığımız için o sağolsun Zeyno hanım ne istese yapmış tüm iyiniyetiyle, yeter ki ağlamasın mutsuz olmasın diye, bu şekilde büyüyen çocuklar sınır mınır öğrenmeden büyüyorlar, tutturuk olmasını da biraz buna bağlıyorum. O yüzden her istediğinin olamayacağını öğrenmesi için arada hayır dediğimde böyle krizler çıkabiliyor.
Her çocuk gibi park delisi. Dışarı çıkalım mı dediğimde yüzü anında aydınlanıyor.
Ne kadar sakınmaya çalışsam da çikolatayı öğrendi.  Hergün babasına sürpriz yumurta siparişi veriyor.
Yemek yememesi daha doğrusu çok yemek seçip sadece birkaç çeşit yemeği yemesi beni en çok zorlayan konu. İki yaşında hala 12,5 kilo. Boyu da en son iki ay oluyordur ölçüldüğü 93 cm idi. Kiloya takılmamayı çoktan öğrendim. Aslolan sağlıklı olması tabiî ki.
Uyku. Bilenler bilir doğduğundan beri  Zeyno hanımla uyku imtihanımız var (dı). İki yılın sonunda diyebiliyorum ki sonunda kesintisiz 5 -6 saat uyuyorlar!  (bin şükür, çok şükür). Bizim sorunumuz gece çok sık uyanmasıydı. Az zombi gibi gidip gelmedim işe. Bu sorunu yaşayanlara diyebilirim ki tünelin sonunda ışık var az sabredin (iki yıl kadar!) 
Daha bir dünya şey yazabilirim, sözkonusu insanın kendi bebesi olunca çenesinin ayarı kaçabiliyor.

Özetle yavrukuşum, güzel kızım iyiki geldin dünyamıza, hayatımızın ışığı oldun, seni çoook seviyoruz, iki yaşın kutlu mutlu olsun. Nice nice yıllara hep beraber sağlıkla, mutlulukla ulaşalım inşallah.         


2 Nisan 2013 Salı

Haftalık gevezelikler..


Nisan ayına girdiğimize göre artık güzel havalara hoş geldin diyebiliriz değil mi? Nisan ayı zaten benim için son iki senedir daha bir anlamlı daha bir güzel. Benim biricik kuzumun doğum günü bu ayda. Geçen yıl epey önceden hazırlıklara başlamıştım bu yıl ise nasip olursa çekirdek ailecek kutlarız diye düşünüyorum, du bakalım..



Geçen hafta yazmıştım ya hani böyle cılkını çıkarana kadar temizlik yapmak istiyorum diye. Pazar günü bir gayret geldi bir ilham geldi sormayın. Kızı babayla parka yolladım bende eve giriştim. Cam çerçeve, kapı dolap Allah ne verdiyse sildim süpürdüm, tam altı kez çamaşır makinası çalıştı. Artık son postada makinadan garip sesler gelmeye başlamıştı ki bıraktım.  Beycağızım da sağolsun ütülere yardım etti. Akşam 8 de yorgunluktan pertim çıkmış olarak temiz evime için için sevinerek bakıp yorgunluk çayımı içtim. Bu arada kış boyunca Zeyno’nun odasında maaile uyuduğumuz için baharla birlikte şu odaları bir ayırayım dedim. Gece o kadar üstünü açıyor ki sürekli kontrol etmek gerek. Odaları ayırdığımız gece saat başı kalkıp kontrol ettim. En son 5 civarında gidip gelmekten pes ettim kıvrıldım yanına. Bu konuda da biraz daha çalışmamız lazım.

Tersten giderek önce Pazar gününü anlattım ama aslında ben Cumartesi’yi de çok keyifli geçirdim. Şehir dışındaki bir organizasyon nedeniyle şirketin yarı yarıya boşalmasını fırsat bilip Cumartesi gününü izin aldım. Annem ve ablalarımla beraber bir Eminönü çıkartması yaptık. Havanın güzelliği, gidiş ve dönüşteki vapur sefası, Eminönü’nün ıncık cıncık dolu sokakları çok keyifliydi. Kuru kahveciden mis gibi kahvelerimizi alıp taa Kapalıçarşı’ya kadar çıktık. Dönüşte de bir sürü ara sokağa girip çıkarak geze geze hoşumuza giden şeylere baka baka ve de alışveriş yapa yapa indik. Ama öğleden sonra inanılmaz kalabalık oluyor. Günün nispeten erken saatinde gidip gezmek gerek. Bir de kendimce bir dip not. Her gün eminim binlerce lira ciro yapılan o dükkanların içinde bulunduğu o canım eski binaların halleri neden o kadar harap? Neden o kadar bakımsız? Yapısı itibariyle en çok turist çeken bir bölgenin ironik bir şekilde bu kadar bakımsız olması, birçoklarını tenzih ederim ama adeta yolda yürüyen insanı kolundan tutup dükkanına sokacak kadar yoz satıcılarla dolu olması çok acı. Gezerken bir yandan da bunları düşündüm, kim ilgilenir kimin sorumluluğudur, neden bizde her şey böyle kuralsız kaidesizdir diye…

Sabah da bakıcı ablamız biraz gecikince bende geç kaldım haliyle. Taksi durağına doğru yürürken birden vazgeçtim ve işe yürüyerek gitmeye kadar verdim. Hava o kadar güzeldi ki sabahın o tatlı serinliğinde yürümek istedim. Yarım saatlik güzel bir terapi oldu bana. Ama topukluları hesaba katmamışım ayakların sızım sızım sızlıyor hala J Yolumuzun üstünde güzel de bir pastane var oradan da dereotlu peynirli poğaçalardan kaptım. Hem kendime söylendim hem yedim, az yürüdüm iki kalori yaktım diye hemen yerine koymam mı lazım diye diye. Ah ahh. Nolcek benim bu halim. Ömrü hayatımda hamilelikten sonraki en yüksek kilomdayım. Hamilelik kilolarını bile bir yıla kalmadan verip eski kilomu görmüş olan bende bu hal neyin nesi şimdi? Bütün kış homini gırtlak yersem olacağı bu. Diyet yapayım desem asla yapamam, hayatımda da yapamadım. Bir şey yasak olunca benim aklım hep onda kalır ki J Hele bir Ramazan gelsin veririm diye ümidim var. Bir umut işte..


22 Mart 2013 Cuma

Ondan bundan..


Yazma konusunda çok tembel oldum biliyorum. 

Bu hafta oldukça yoğun geçti. İşyerinde artan sorumluluklar, beni  zorlayacak ama aynı zamanda geliştirecek de olan yeni adımlar.. Akşamları da kafam bunlarla dolu eve gidiyorum. Zeynoşumla sarıla koklaşa biraz kendime geliyorum.  Ben onu o da beni çok özlüyor, öyle ki eve gittikten sonra, bir süre bana kapris yapıyor.  Sonra sonra düzeliyor. Kızamıyorum, hakkı var çünkü. Anneyle bir arada olmanın keyfi ve mutluluğu yerine kan bağı olmayan biriyle gün boyu bir arada durmak hoş değil onun için ve hiçbir çocuk için.. Bunlar üzerinde düşündükçe üzüldüğüm konular..

Baharla birlikte bende bir evi tazeleme ve yenileme isteği hasıl oldu. Şöyle adam akıllı, sindire sindire temizlik yapmak istiyorum.  Hani annelerimizin kullanmadığı yastıkları üç ayda bir söküp söküp yıkaması gibi ince ince temizlik yapmak istiyorum. Evde bazı şeyleri de değiştirmek istiyorum mesela koltuk minder kılıfları gibi, mesela değişik aksesuarlarla evin havasını değiştirmek gibi. Heryerde karşımıza çıkan beyaz ve soft renkli ürünler hoşuma gidiyor. Biz evlenirken bu akım ortada yoktu, bizse sade olsun diye evi krem rengi ve venge eşyalarla doldurduk. Herşeyi takım takım aldık. Şimdi bakıyorum da hiç gereği yokmuş. Sentezlemek daha hoşmuş. Hoşuna giden şeyleri gördükçe beğendikçe almak daha doğruymuş. Yeni ev düzeceklere tek tavsiyem budur. Hiç kasmayın, öyle koca koca takımları elalem ne der diye evinize doldurmayın. Hele ailelerle çıkılan mobilya alışverişleri vardır ki aman Allah. Çoğu kadın beğenmediği halde evet demek zorunda kalmıştır eminim.  Nerden nereye geldim aman.. 

Ya ben bir de dikiş öğrenmek istiyorum. Hevesleniyorum, kendime kızıma kendi emeğimle bir şeyler dikmek istiyorum.. Sanırım benim içime domestic kadın ruhu geçtiJ Ben hiç böyle değildim..

 Bir yerlerden başlamak lazım bu saydıklarım için, ama önce havaların açması lazım (yağmurda temizlik olmazJ ), dikiş makinası almam lazım ama sanırım bana herşeyden önce bol bol vakit lazım..

Hayırlı Cumalar, mutlu haftasonları efendim..

12 Mart 2013 Salı

Bahar, 2 yaş sendromları vs..


Havalar güzelleşiyor artık, bahar kendini yavaştan yavaştan hissettiriyor. Ağaçlar çiçeklerini açmış ılık havaya kanıp, inşallah bir Mart soğuğu olmaz da dökülmezler. 

Bizler de haftasonu güzel havayı fırsat bilip attık kendimizi dışarı. Zeyno da sağolsun açıkhavada arabasında uyuyunca anne de sindire sindire gezdi dolaştı. Öbür türlü birimiz sadece Zeynebin peşinde dolaşıyoruz.  Başına buyruk geziyor hiç de sallamıyor bizi. El tutma falan hak getire.  Gezimiz AVM’de son bulunca biraz alışveriş neyin yapayım dedim. İndirimler falan coşmuş ama anladım ki benim alışveriş genlerim mutasyona uğramış artık. Kendim için bir şey bakamıyorum artık, gözüm hep junior kılıklarına kayıyor.  Zorla(!) da olsa kendime bir gömlek bir portföy çanta alabildim. Elbette ki Zeyno’yu es geçmedim. Hatta hanım kız kendi kıyafetini kendi seçti. Böyle de demokratik bir anneyim,  iki yaşındaki bebeme fikrini muhakkak sorarım:P


Sol şeridi boşaltın, Zeyno geliyoor :)

İki yaş demişken doğum gününe bir ay kaldı ama bu iki yaş sendromumudur nedir bizim kapımızı erkenden çalmaya başladı. Dün akşam modern anne deyimiyle tantrum, klasik anne deyimiyle bir zıvanadan çıkma vakası yaşadık ki amaney amaneey.  Efenim olay şöyle patlak verdi:  Ben mutfakta akşam yemeği için uğraşırken buna da yıkadığım biberleri verdim bir eline de kağıt havlu kurulasın ve de oyalansın diye. Sonracıma biberler bana lazım oldu tabi. Bir bir aldım ve doğradım, yemeğe ekledim. Vay efendim biberlerini niye almışım da, bi de doğramışım da yetmemiş gibi tencereye de atmışım da.  Oy oyy.  Kriz patlak verdi. Tam o esnada gelen babaya kapıyı açmamalar, baba giit demeler. (bir önceki akşamın intikamı; yapmaması gereken bir şeyi ısrarla yaptığı için baba odadan çıkarıp bir dakikalığına koridorda bekletmişti kendilerini.) Sen bunu unutma, akşam baba gelince babaya kapıyı açma J  Ki kapı çaldığında hepimizden önce fırlar kapıyı açmak için. Bi fasıl da bunun için ağladı, hatta yerlerde tepindi. Sakinleştirene kadar epey uğraştırdı beni.  Sonra da perti çıkmış bir Sessizce. Valla onu uyutup yatağa zor düşüyorum.. Zavallı Sessizce, fırk fırk (acitasyon yapiim biraz).

Neyse efendim haftamız güzel olsun, güneş tatlı tatlı içimizi ısıtsın. Birisi gelip evimin camlarını silsin. (güzel hava temizlik çağrışımı yapıyor bana da) J

Haydin Selametle..

8 Mart 2013 Cuma

Babaların görevi


Bugün bir blogda okuduğum yazıyı çok beğendim. 
Malum günün mana ve ehemmiyetine binaen her yer kadın temalı yazılar içeriyor. Senede bir gün dahi olsa gündemin kadınlara ve bu vesileyle de kadın sorunlarına yer vermesi hiç yoktan iyidir diyorum.

Ne diyordum, hah yazı beğenmiştim. Ben yazıyı okur okumaz copy+past yapıp eşime mail attım. Gün içinde habire mailleşiriz zaten. Yazı ne mi? Ahanda aşşada:


From:xxxxx
Sent: Friday, March 08, 2013 4:08 PM
To: xxxxx
Subject: yeni görevin :)

 “Babanın en büyük görevi ne aslında biliyor musunuz? Evdeki anneyi mutlu etmek. Evdeki anne mutlu olursa, o yuva yürür. O anne mutlaka eşini ve çocuğunu mutlu eder."


Beycağızımdan el cevap:

Anlaşıldı merkezJ

-------








1 Mart 2013 Cuma

ÇOCUĞUNUZUN ÇAMAŞIRLARINI NEYLE YIKIYORSUNUZ?


Çamaşır deterjanları malum tamamen kimyasal ürünler. Bizim evde popüler hemen hemen her markayı  kullanmışlığım vardır. Hali hazırda da toz deterjan olarak Omo, kapsül deterjan olarak Ariel var. Şimdi yeni sorunsalım şu ki; Zeyno hanımın kılıklarını ben doğdu doğalı ayrı yıkamaktayım bir çoklarınızda olduğu gibi. Deterjan olarak da önce Omo Baby sonra Dalan Roxy’i denedim. 



Her ikisinde de çamaşırda kalıntı kaldığını gördüm. Katlarken sabun parçacıkları püfür püfür uçuyordu. En son Amway’ın bebekler için olan deterjanını denedim ve memnun kaldım.  Çamaşırlarda kalıntı olmuyor, kokusuz bir deterjan.  İçeriği de bitkilerden ve minerallerden müteşekkilmiş. 

Öyle çok pimpirikli annelerden değilim ama olabildiğince dikkat etmeye çalışıyorum. Yumuşatıcı da kullanmıyorum. Neyse aman deterjan reklamına döndü bu post asıl sorum şu ne zamana kadar bu bebelerin kılıklarını ayrı yıkayacağız? Sizler nasıl yapıyorsunuz? Ne kullanıyorsunuz?

26 Şubat 2013 Salı

Kitaplar..

Aslında kitap okumaya eskisi gibi vakit ayıramıyorum. Elimde bir süredir Sibel Eraslan'ın Hz. Hatice'yi anlattığı Çöl ve Deniz Hz. Hatice kitabı var. Akşamları uykuya gitmeden önce okuyabildiğim kadar okuyorum. Hz. Hatice'nin Peygamber eşi olmasının dışında, aşık bir kadın, eş, anne, dirayetli bir iş kadını yönlerinin de anlatıldığı bu kitap bende ağır ilerliyor. Sibel Eraslan Türkçede ne kadar sıfat, benzetme varsa hepsini bu kitapta kullanmışa benziyor. Dili pek ağdalı. Ama yine de okutuyor kendini. 


Bir diğer okuduğum kitap ise İranlı yazar Fettane Hacc Seyyid Cevadi'nin "Aşk Sarhoşluğunun Sabahı" kitabı. Bu kitabı işyerinde bir ablamız okuyordu, elinde gördüm bir öğlen arasında biraz karıştırayım dedim bir baktım 50-60 sayfa okumuşum, öyle bir çekiyor kitap sizi içine. Ben böyle arada derede okuya okuya kitabın yarısını geçmişim (500 sayfaya yakın bir kitap). Hani elinizden bırakamadığınız kitaplar olur ya bu da aynen öyle. Konusu ise tam bir hayat dersi içeriyor. Yaşlı bir kadının genç yeğenine anlattığı kendi hayat öyküsü. İşyerindeki abla bitirince ben aldım haftasonu okuyayım diye. Cumartesi gecesi Zeyno'yu uyutup aldım elime, kitap bittiğinde bir baktım saat 3!  Yazarın dili, bence çevirenin de katkılarını atlamamak gerek su gibi akıp gidiyor. Dili o kadar zengin kullanmış ki baymadan, bezdirmeden o kadar güzel yazmış ki okurken sayfaların nasıl akıp gittiğini anlamıyorsunuz bile. Hele aralardaki farsça beyitler, şiirler.. Güzeldi hakikaten..




Bu kaa işte, ben zaman fakirinin okuduğu kitaplar bir elin iki parnağı kadar :)

25 Şubat 2013 Pazartesi

Güneşi gördük..

Yeni bir haftaya daha başladık. Dışarıda güneşi gördükçe içim açılıyor. 
Dün de hava harikaydı. Uzuun zamandan sonra ilk kez bu kadar sıcak ılık bir hava vardı. Bizde saat 13.00 gibi kendimizi evden attık. Biraz yürüdük, Zeyno hanımın öğlen uykusu vakti olduğu için yolumuzun üstündeki parkı göremeden uyuyuverdi. Halbuki paaka gideceği için pek bir mesuttu :) Niyetimiz parkta biraz oynayıp, doktor kontrolüne götürmekti boğazının son durumuna baktırmak için. Uyuyunca direk hastaneye gittik, gözünü açıp da kendini doktorun odasında bulunca bastı vaveylayı. Yediği onca iğnenin etkisiyle boğazı iyileşmiş, enfeksiyonu geçmiş, çok şükür. Ben birde doktordan kan değerlerine bakmasını istedim. Çok iştahsız, yumurta, peynir, balık yemiyor, eti binbir atraksiyonla yediriyoruz vs vs. Bi bakalım bu çocuğun haline ahvaline diye. O da sağolsun bütüün tahlil çeşitlerini yazıverdi.Yaptırıverdik biz de. Çoğundan sınıfı geçtik Hatta düşüktür dediğim B12'den yıldızlı pekiyi aldık da demir sonuçlarını daha görmedik. Onlar da iyi çıkar inşallah. Eğer onlarda da sorun yoksa bir daha bık bıklamayacağım yemiyor diye. (mümkün mü acaba?)
Günün geri kalanı da biraz dolaşma biraz alışveriş faslıyla geçti. Akşam da korkunç bir başağrısı geldi saplandı başıma, yatana kadar geçmedi. İçtim bir ilaç tumba yatak. Bir haftasonu daha böyle geçti gitti..

22 Şubat 2013 Cuma

İğneli günler.

Bloğum artık Zeynebin bloğu olma yolunda hızla ilerliyor, Geçmiş postlara bakıyorum da çoğunlukla ondan bahsetmişim. Bir yandan da normal çünkü benim hayatımın öznesi,  tümleci, yüklemi herbişeyi o :)
Bu ara Zeynebin tekrarlayan boğaz enfeksiyonu ile uğraşıyoruz. Bizim kızçe geçenlerde de rahatsızlanmış doktor boğaz + kulak enfeksiyonu teşhisi koyup antibiyotiği vermişti. Bende 5 gün kullanıp ahanda geçti çocuk iyileşti daha fazla ilaca boğmayayım deyip kesmiştim antibiyotiği. Meğersem geçmemiş, hortlayıp geri gelmiş, ateşi yine fırlatmış bize yine doktor yolları görünmüş. Doktor emmi de 6 tane antibiyotikli iğneyi acımadan yazıvermiş reçeteye, ama şurup gak guk dememe tınmadan hemde. Geçmezmiş şurupla murupla, böyle gider gelirmişiz habire hastaneye. Ondan sebep Zeynocuğumun iki gündür kabuslarının başrol oyuncusu iğne ve o iğneyi vuran doktor amca. Gece uyanıp bitti bittiiii diye canhıraş ağlıyor garibim. (İğne vurulurken biz bitti bitti şimdi bitti diye onu motive etmeye çalışmamız). Dün sabahki iğne seansında ise anne onu tuttuğu için baba baba diye ağladı kuşum. Eve girince de direk babaanneye gidip bacağını gösterip kendince şikayet ediyor. Üç tane daha kaldı, iyileşir bu sefer inşallah. Buna da şükür. Akşam iğne için gittiğimiz klinikte minnacık bebeler de iğne için bekliyorlardı. Ve gelen herkes de çocuğunu getiriyordu. Hastalıklar kaçınılmaz..

Onun dışında günler aynı rutinde devam etmekte. Rutinin bile kıymetini bilmek lazım, şükretmek lazım :)

Hayırlı Cumalar efendim..

14 Şubat 2013 Perşembe

Günlerden bugün..

Haftasonu gelmiş diye sevinirken işte bir haftayı da bitiriyoruz nerdeyse. Günler ne çabuk da geçiyor demeyeceğim ama gerçekten de zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile..
İş rutinin dışında bize kalan sadece haftasonları oluyor, artık onlarda ne kadar değerlendirilirse. Bazen hiçbirşey yapmamak daha iyi geliyor. Dışarı çıkmak demek extradan yorulmak demek benim için. O yüzden geçen Pazar olduğu gibi gelen bütün dışarı program tekliflerini reddedip evde oturdum. Zeyno gündüz uykusuna yatınca bende gittim yanına yattım, öğle vakti oh bir güzel uyuduk ki tadı hala damağımda. 

Zeyno hanım kızımız da artık tam tamına 22 aylık, doğum gününe iki ay kalmış şunun şurasında. Artık o tam bir birey. Artist sıpa. İstemediği bir şeyi zinhar yaptıramazsınız, giymek istemediği bir şeyi giydiremezsiniz. yemek işini hiç anlatmıyorum, o artık bizim kronik problemimiz zaten. Sabah sırtına bir yelek geçiremedim. Meğersem elimdekini değil başkasını giymek istermiş, önüne seçenekler sundum ve o seçtiği birini arızasız giyiverdi. Neymiş dayatma yapmayacakmışız, hanımın da beğenileri varmış. 

Zeynonun şu ana kadar kelimenin tam anlamıyla eskittiği hatta giyerek paraladığı tek eşyası olan ev patiklerini yenilemek farz olmuştu. Bende Morhipo'daki kampanyadan faydalanarak aşağıdakileri sipariş verdim. Ayakları çok terlediği için normal panduf giydiremiyorum, Ancak bunlarla rahat ediyoruz. Bir öncekini e-bebekten yarı fiyatına alabilmişken şimdi numaralar büyüdüğü için ancak bunu bulabildim.

Evdeki oyuncak popülasyonu da çok azmış gibi sepete bu seti de ekleyiverdim.



Dün akşam beycağız bana işittirerek "kızım babaya çay yaparmısın" dedi. Tam bir çaykolik zaten kendisi. Ben o ara kendisine laf yetiştirirken baktım bizimki oyuncak çay setinden fincana hayali çayı doldurmuş, fincan tabağını da itinayla tutarak babaya getirip ikram ediyor :) Ne güldüm, kızım kurtardın beni çay yapmaktan dedim ama kalkıp gene de yaptım.

Böyleyken böyle işte, Küçük mutluluklar hayatımızdan eksik olmasın.

Aa bütün bi de sevgililer günüydü değil mi ? Sabah ben daha çayımı içmeden ablam arayıp kutlayınca çok güldüm. Dedim kocalardan hayır yok bari biz birbirimizi kutlayalım dimi :) Böylesi günlere önem atfetmemekle birlikte insan yine de içten içe bekliyor ne yalan söyleyeyim :)
  

9 Şubat 2013 Cumartesi

Yaşasın haftasonuuu

Geldik haftanın sonunaa, yuppiiii.
Günün kalanında dilediğimi yapabilecek olmak harika. Her ne kadar alışveriş + yemek + temizlik olarak geçecek olsa bile yine de harika. İster yaparım ister yapmam  demi ama. Hava da güzel, az da olsa sıcak e daha ne olsun..

Pek bi pozitifim bugün. Tralllaaaalllaaaa taralallaaalllaaaaaa :)

1 Şubat 2013 Cuma

Hastalık

İlk ateşli hastalığımızı yaşıyoruz sevgili blog. 
Herşeyin bir ilki varmış. Bu boyutta bir hastalık yaşamamıştık şu ana kadar. Çarşamba akşamı eve gittiğimde ateşi çıkmaya başlayan mahsun, halsiz bir kuzucuk buldum. Garibimin gözleri sulanmış, kızarmış. Yemek yedirip soğuk algınlığı şurubu verdim ve ateşini takip etmeye başladım. Ateşi inmek bir yana yükselmeye devam etti. Alnına kompres yaptım, ılık duş aldırdım. Ih ıhh. düşmedi. Baktık olacak gibi değil aldık hastaneye götürdük. Teşhis, kulaklarına vurmuş boğaz enfeksiyonu + göz nezlesi. Rahatsızlığı öğleden sonra başlamış. Yada çok hareketli olduğu için daha öncesini biz anlamadık. Hemen bir fitil yapıldı ama ateşi o da düşürmedi. Bir 40 dakika sonra bir iğne yapıldı. Neyseki o ateşi düşürmeye başladı da ilaçlarımızı da alıp eve döndük gecenin 1'inde. Duam o ki düşmeyen ateş durumu bu hastalığa mahsus bir haldir de genel vücut yapısı değildir inşallah. O kuduruk, bir saniye yerinde duramayan kız gitmiş, mahsun, halsiz kucağımda yatan ve alnına koyduğumuz ıslak havlusu  kayınca onu kendi elleriyle düzeltmeye çalışan hasta bir kız gelmişti. O hali çok dokundu bana, alışkın değiliz çünkü. Hep bir hareket hep bir aksiyon olur, durgun hali garip geldi bize..

Tesadüf o ki ben ertesi gün için yıllık izin almıştım bir gün. Beycağızım çıkmayan 20'lik dişini cerrahi müdahaleyle aldıracağı için yanında olayım demiştim. Amma velakin kızoşum hasta olunca beycağız ikinci plana düştü. Ona da kendi annesi eşlik etti. Şimdi 35 yaşındaki adam dişçiye tek gidemiyo mu demeyin bizim beyin tansiyonu böyle durumlarda yerle yeksan oluyor, kendinden geçiyor. Nitekim narkoz iğnesi yapılırken tansiyon gitmiş yine. 

Velhasıl dün evimiz bir nevi revirdi. Zeynep hasta, beycağız ameliyatlı, kayınpeder gripten üç gündür yatıyor. (Zeynep'e de ondan geçti sanırım:() Valideyle ben Florence Nightingale olduk. 
Bugün çok şükür ki hepsi daha iyiceydi. Allah beterinden korusun. Amin.

18 Ocak 2013 Cuma

Halimiz ahvalimiz..

Yazı yazma konusunda bir rehavet bir tembellik var niyeyse üzerimde. Yazacak bir şey mi yok vaar dedim ya bir rehavet var üzerimde..

Yeni yılın ilk 18 gününü eskittik bile.. 10 Ocak doğum günümdü, kutlayıverdik gitti. Ocak ayı özel günler ayı bizim için. Benim, yeğenimin, beycağızımın yeğeninin doğum günleri ve ablamın evlilik yıldönümü bu ay içinde. Gün aşırı birbirimizi arayıp kutladığımız bir hafta geçirdik.
Sonracığıma ben çok hasta oldum geçen haftasonuna doğru ve iyileşmem bugünlere bile sarktı hala da tam iyileştim sayılmaz. Senenin ilk ağır gribini geçirdim. Bu hastalıkta rapor da almadım öyle hasta hasta gittim geldim işe. Gün içinde içtiğim ilaçlardan mayışıp kısa kestirmeler bile yaptım işyerinde :) Akşamları da pelte gibi yattım evde, iş güç hak getire, Zeynep'le bile ilgilenemedim. Biraz da bilinçli uzak durdum hastalık ona da geçmesin diye ama gece uyanmalarında kucağımda uykuya geri daldığı için fazla sakınamadım ve o da dün itibariyle şifayı kaptığının belirtilerini göstermeye başladı. Hemen ilaç takviyesine başladım. Böyle durumlarda yani Zeynep'in hastalıklarında bekleyeyim de doğal yöntemlerle geçiştireyim olayına çok fazla giremiyorum belki doğru değil ama ateşinin 39 derecelere çıkmasını bekleyemiyorum. 38 'i görünce başlıyorum ilaca. Korkuyorum çok yükselir de kontrol edilemez diye..


Neyse işte hastalık faslımızda böyle, neyseki bugün daha iyi Zeynep. Akşamlarımız da artık çok daha keyifli  (tabi bana agresif davranıp huysuzluk yapmadığı zamanlarda). Bazen kucağımda dururken bile koşa koşa koridora gidip halının üstüne yüzüstü yatma hallerine giriyor. Sanırsınız asabi ergen :) Bir protesto bir sinir. Biliyorum bu da onun içindeki öfkeyi sıkıntıyı atma yöntemi. Gün içinde yanında olamayışımızın yarattığı ruh hali. 


Çocuktur anlamaz dememek lazım. Bugüne kadar Zeynep'e tutamayacağım hiçbir söz vermedim, kandırmadım da. Yapabileceğim şeyleri söyledim. Bu konuda çok dikkatliyim. Geçen gece babası uyutmak için "uyuyalım sabah olunca parka gidicez" diye bir laf etti. E tabi sabah olunca anne baba ortada yok. Akşam ben eve gelince unutmamış minnoşum beni elimden tutup dış kapıya götürdü, nereye gidicez kızım diye sorduğumda da paaaka (parka) dedi :( . karanlık oldu gidemeyiz dedim ama sonra pişman oldum keşke giydirip en azından bir sokağa çıkarsaydım dedim kendi kendime. Yani bu bebeler kandırılacak bebeler değiller, ağzımızdan çıkanlara dikkat etmemiz lazım. 
Efendim bizim de artık uyku ritüellerimiz var. Şöyleki önce dişimizi fırçalıyoruz sonra ayaklı pijamamızı (ince uyku tulumu) giyiyoruz. sonra Zeynep hanım düt ( süt) buyuruyor derhal hizmetliler (baba) sütümüzü getiriyor. Işıkları kapatıp sütümüzü içiyoruz ve uykuya dalıyoruz dermişim :) değil tabi, uykuya o kadar kolay dalamıyoruz. Bilimum çocuk şarkılarını baştan sona 25 kez söylüyoruz. Ali babanın çiftliğinde imeklerin sesini, köpeklerin sesini taklit ediyoruz. Sonra dandini buyuruyor hanım, bir fasıl da sıkılana kadar dandini dastanayı söylüyoruz sonra mini mini bir kuş donmuştu. Ben artık gide gide sesimi kısıp en düşük volüme getiriyorum ve hanım kız da bir zahmet yatıp uyuyor. Bu süreç bazen bir saat bazen daha fazla sürüyor. Eşref saatindeyse eğer yarım saatte uyuduğu da rivayetler arasında..


12 Ocak itibariyle de tam tamına 21 aylık oldu kuzum. Zaman nasıl da hızlı akıp geçiyor. O artık kendinden küçüklere bebek diyor, sanki kendi çok büyükmüş gibi :)


7 Ocak 2013 Pazartesi

Karlaaaar düşeer :)

An itibariyle güzel güzel lapa lapa dediğimiz cinsten mis gibi kar yağıyor. Tam kış havası..
Benim bir tatil beklentim yok ama şu an evde olanlara özenmiyor değilim. Yağan kara baka baka mayışıp sıcak battaniyenin altında uyumak ne de güzeldir..

İzin mi alsam napsam :)

3 Ocak 2013 Perşembe

Ben geldim :)


Ohh, nihayet bitti. Ciddi anlamda yoğun bir çalışma dönemi geçirdim. Şu son bir ay değil nette dolaşmak açıp maillerime bile bakmadım. O kadar ki akşamları eve iş götürüp bi de evde çalıştım. Tüm bu çabaların sonucunu inşallah bu ay ortasında, yaklaşık tuğla kalınlığında, sektöründe bu hacimde bir benzeri olmayan kataloğumuz çıkacak inşallah. Bir yıl sonu klasiği bu bizim için..

Neyse efendim şu son bir ay içinde epey değişiklikler oldu bizim cephede. Bizim cephenin başrol oyuncusu Zeyno hanım olduğu için çoğu değişiklik de onunla ilgili zaten. Şöyle ki bu ay tam 20 ay aktif bir şekilde bağlı olduğu emme işine son verdik. Berbat olan uyku ve yemek düzeni az düzelir umudu ile pat diye uygulamaya koyup biraz protestolu ve yüksek volümlü isyanlarla karşılaştıktan sonra çok şükür rayına oturttuk. Ama uykuya geçiş hala problemli, yemek konusu da iç güveysinden hallice işte. Sonracığıma Zeyno bu ay anneanne malikanesinden babaanne konaklarına transfer oldu. Zavallı çocuğum pin pon topuna dönse de bardağa iyi tarafından bakıp etrafında onu çok seven insanlarla bir arada olduğunu düşünerek kendimizi avutuyoruz.  Konuşma konuşunda da biraz gelişme kaydettik çok şükür. Ağzından duymaya bayıldığım kelimeleri var misal gok (yok) gibi. İstemediği şeyleri sorup sorup duruyorum sırf bunu duymak için J

Harala gürele derken 2012’yi de bitirdik. 2012 benim için koşturmacayla, kafa yorgunluğuyla geçti desem yeridir. Anneannemin kaybı dışında bizi üzen büyük olaylar yaşamadık çok şükür ama ev – iş dengesi, bakıcı problemleri, bir türlü yettiremediğim zaman, kendim için biraz kitap okuma dışında hiçbir etkinlik yapamadığım bırakın bir hobi edinmeyi, sevdiğim şeyler için bile vakit oluşturamadığım bir yıl oldu. En son ne zaman bir filmi baştan sona tam izledim hatırlamıyorum gerçekten. Sinemaya ise bir kez gitmişim koca bir yıl içinde. Vakit çok önemli gerçekten.  Çoğu çalışan anneye bakıyorum maşallah hobiler gırla, evler gıpgıcır, yemekler çeşit çeşit.  Ben ya çok tembelim ya da programsız J  var bişi bu işte.. Gerçi haftanın 5 buçuk günü çalışıyor olunca kalan vakit neye harcanır az çok tahmin edebilir herkes.  Neyse işte inşallah 2013, benim vakti daha verimli kullanabildiğim, Zeynoşun da daha uyumlu olduğu bir yıl olur inşallah deyip yeni yıl temenni mi de yazıp kocaman bir hoş geldin diyorum kendime ve yeni yıla J

Görüşmek üzere esen kalınız efenim..