15 Kasım 2014 Cumartesi

Bu aralar biz..

Merhaba blogcağızım.
Hazır boş bir an bulmuşken kendime kısa da olsa birşeyler yazayım dedim. Yağmurlu gri bir sabah bu sabah. Baba kız evde uyurken ben kalktım işe geldim. Ah şu Cumartesileri bir tatil olaydı ah..
En son Zeynocumun kreşe başladığını söylemiştim. Bana kalsa bu kış da evde olsun derdim ama bakıcı ablamız taa Temmuz ayında Ekim’de ayrılacağını haber verince bizim için bir nevi kaçınılmaz oldu. Yeni birini bulmaktansa kreş alternatifini değerlendirelim dedik, eğer sevmezse yeni bir abla arayışına girecektik. Daha önce de yazdığım gibi yazın başında evde sıkılmasın diye haftada birkaç gün için kreş/oyun grubuna başlamıştık. İki hafta devam ettikten sonra Zeynep’in ciddi bir protestosuyla bırakmak zorunda kalmıştık. Ve daha sonra da bir daha okul lafını ettirmemişti bize. Baktık ki “okul” adı geriyor bizimkini, oyun parklarını seviyor olmasında ötürü gideceği yerin kreş/okul değil de “oyun evi” olacağını söyledik. Elbette tekrar aynı yere başlatmadık. Aslında yazın başında oyun grubu seçimi yaparken birkaç yer dolaşmıştık ve şuan devam ettiği yeri de gezmiştik. İlk başladığı yerle kıyaslayınca da biraz burun kıvırmıştık açıkçası çünkü ilk gittiği okul yepyeni, duvarları janjanlı, donanımı daha fazla kısaca albenisi daha yüksekti.  Biz de bir buna kanarak başlatmış ama sonra aslolanın görüntü değil içerik olduğunu anlayıp yanıldığımızı anlamıştık. Şu an devam ettiği yer muhteşem donanımlı değil belki ama daha önemlisi barındırdığı samimiyet, çocuklara olan sevgiyle yaklaşımları. İlk gittiğimiz gün ben daha heyecanlı ve paniktim. Ama Zeynep başta biraz mesafeli olsa da kaynaşıverdi hemen, ben otururken bir baktım tren yapmışlar alt kattaki oyun alanına gidiyorlar ve yanımdan geçerken bana el sallıyor. Benim için ille de bir şeyler öğrenmesi çok elzem değil, yeter ki mutlu vakit geçirsin. Şu an iyi gidiyor şükür, öğretmenini çok seviyor ve büyüyünce öğretmen olmaya karar vermiş. Her gün okulda –pardon- oyun evinde yaptığı faaliyetleri büyük şevkle gösteriyor, biz de ayılıp bayılarak odasının duvarına asmasına izin veriyoruz. Gittiği yer ona göre hala oyun evi, biz ya da bir başkası yanılıp da okul nasıl geçti yada naptın okulda deyince hemen bizi düzeltiyor “okul değil, oyun evi şaşkın” diye. Ha bu arada şu ana kadar bildiği en kötü kelime “şaşkın”  J Ama oyun evine başladık başlayalı hastalıklar yakamızı bırakmıyor, bu da kaçınılmaz bir durum sanırım. Ha bir de kıyafet sorunumuz var.  Her ne kadar kıyafetlerini akşamdan hazırlasam da o beğenmeyip çorabına kadar kendi seçmek istiyor, böyle olunca da ortaya değişik kombinasyonlar çıkıyor, misal tütü etek, altına tayt, onun altına alakasız bir renk çorap gibi, ya da yazlık elbise altına kırmızı kot gibi, gülmemek için kendimi zorlasam da karışmıyorum. Ama oyun evindekiler ne düşünüyordur acaba diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Böyleyken böyle işte. Bu hafta doğru düzgün yemek yapmadım çünkü eşim şehir dışındaydı. Gideyim de evi hale yola sokayım iki kap yemek yapayım J Koltuk minder kılıflarını yıkamıştım, beyaza yakın olunca maksimum ayda bir yıkanması gerekiyor ve onları söküp takmaktan da nefret ediyorum bu arada. Önce market, sonra bu işler ve yemek yapma bugünün programı.
Pazartesiden sonra yıllık sene sonu yoğunluğu başlayacak, her sene Kasım Aralık benim için aşırı yoğun geçer. O nedenle bir daha ne zaman yazarım bilmiyorum. Görüşmek üzere.