26 Şubat 2013 Salı

Kitaplar..

Aslında kitap okumaya eskisi gibi vakit ayıramıyorum. Elimde bir süredir Sibel Eraslan'ın Hz. Hatice'yi anlattığı Çöl ve Deniz Hz. Hatice kitabı var. Akşamları uykuya gitmeden önce okuyabildiğim kadar okuyorum. Hz. Hatice'nin Peygamber eşi olmasının dışında, aşık bir kadın, eş, anne, dirayetli bir iş kadını yönlerinin de anlatıldığı bu kitap bende ağır ilerliyor. Sibel Eraslan Türkçede ne kadar sıfat, benzetme varsa hepsini bu kitapta kullanmışa benziyor. Dili pek ağdalı. Ama yine de okutuyor kendini. 


Bir diğer okuduğum kitap ise İranlı yazar Fettane Hacc Seyyid Cevadi'nin "Aşk Sarhoşluğunun Sabahı" kitabı. Bu kitabı işyerinde bir ablamız okuyordu, elinde gördüm bir öğlen arasında biraz karıştırayım dedim bir baktım 50-60 sayfa okumuşum, öyle bir çekiyor kitap sizi içine. Ben böyle arada derede okuya okuya kitabın yarısını geçmişim (500 sayfaya yakın bir kitap). Hani elinizden bırakamadığınız kitaplar olur ya bu da aynen öyle. Konusu ise tam bir hayat dersi içeriyor. Yaşlı bir kadının genç yeğenine anlattığı kendi hayat öyküsü. İşyerindeki abla bitirince ben aldım haftasonu okuyayım diye. Cumartesi gecesi Zeyno'yu uyutup aldım elime, kitap bittiğinde bir baktım saat 3!  Yazarın dili, bence çevirenin de katkılarını atlamamak gerek su gibi akıp gidiyor. Dili o kadar zengin kullanmış ki baymadan, bezdirmeden o kadar güzel yazmış ki okurken sayfaların nasıl akıp gittiğini anlamıyorsunuz bile. Hele aralardaki farsça beyitler, şiirler.. Güzeldi hakikaten..




Bu kaa işte, ben zaman fakirinin okuduğu kitaplar bir elin iki parnağı kadar :)

25 Şubat 2013 Pazartesi

Güneşi gördük..

Yeni bir haftaya daha başladık. Dışarıda güneşi gördükçe içim açılıyor. 
Dün de hava harikaydı. Uzuun zamandan sonra ilk kez bu kadar sıcak ılık bir hava vardı. Bizde saat 13.00 gibi kendimizi evden attık. Biraz yürüdük, Zeyno hanımın öğlen uykusu vakti olduğu için yolumuzun üstündeki parkı göremeden uyuyuverdi. Halbuki paaka gideceği için pek bir mesuttu :) Niyetimiz parkta biraz oynayıp, doktor kontrolüne götürmekti boğazının son durumuna baktırmak için. Uyuyunca direk hastaneye gittik, gözünü açıp da kendini doktorun odasında bulunca bastı vaveylayı. Yediği onca iğnenin etkisiyle boğazı iyileşmiş, enfeksiyonu geçmiş, çok şükür. Ben birde doktordan kan değerlerine bakmasını istedim. Çok iştahsız, yumurta, peynir, balık yemiyor, eti binbir atraksiyonla yediriyoruz vs vs. Bi bakalım bu çocuğun haline ahvaline diye. O da sağolsun bütüün tahlil çeşitlerini yazıverdi.Yaptırıverdik biz de. Çoğundan sınıfı geçtik Hatta düşüktür dediğim B12'den yıldızlı pekiyi aldık da demir sonuçlarını daha görmedik. Onlar da iyi çıkar inşallah. Eğer onlarda da sorun yoksa bir daha bık bıklamayacağım yemiyor diye. (mümkün mü acaba?)
Günün geri kalanı da biraz dolaşma biraz alışveriş faslıyla geçti. Akşam da korkunç bir başağrısı geldi saplandı başıma, yatana kadar geçmedi. İçtim bir ilaç tumba yatak. Bir haftasonu daha böyle geçti gitti..

22 Şubat 2013 Cuma

İğneli günler.

Bloğum artık Zeynebin bloğu olma yolunda hızla ilerliyor, Geçmiş postlara bakıyorum da çoğunlukla ondan bahsetmişim. Bir yandan da normal çünkü benim hayatımın öznesi,  tümleci, yüklemi herbişeyi o :)
Bu ara Zeynebin tekrarlayan boğaz enfeksiyonu ile uğraşıyoruz. Bizim kızçe geçenlerde de rahatsızlanmış doktor boğaz + kulak enfeksiyonu teşhisi koyup antibiyotiği vermişti. Bende 5 gün kullanıp ahanda geçti çocuk iyileşti daha fazla ilaca boğmayayım deyip kesmiştim antibiyotiği. Meğersem geçmemiş, hortlayıp geri gelmiş, ateşi yine fırlatmış bize yine doktor yolları görünmüş. Doktor emmi de 6 tane antibiyotikli iğneyi acımadan yazıvermiş reçeteye, ama şurup gak guk dememe tınmadan hemde. Geçmezmiş şurupla murupla, böyle gider gelirmişiz habire hastaneye. Ondan sebep Zeynocuğumun iki gündür kabuslarının başrol oyuncusu iğne ve o iğneyi vuran doktor amca. Gece uyanıp bitti bittiiii diye canhıraş ağlıyor garibim. (İğne vurulurken biz bitti bitti şimdi bitti diye onu motive etmeye çalışmamız). Dün sabahki iğne seansında ise anne onu tuttuğu için baba baba diye ağladı kuşum. Eve girince de direk babaanneye gidip bacağını gösterip kendince şikayet ediyor. Üç tane daha kaldı, iyileşir bu sefer inşallah. Buna da şükür. Akşam iğne için gittiğimiz klinikte minnacık bebeler de iğne için bekliyorlardı. Ve gelen herkes de çocuğunu getiriyordu. Hastalıklar kaçınılmaz..

Onun dışında günler aynı rutinde devam etmekte. Rutinin bile kıymetini bilmek lazım, şükretmek lazım :)

Hayırlı Cumalar efendim..

14 Şubat 2013 Perşembe

Günlerden bugün..

Haftasonu gelmiş diye sevinirken işte bir haftayı da bitiriyoruz nerdeyse. Günler ne çabuk da geçiyor demeyeceğim ama gerçekten de zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile..
İş rutinin dışında bize kalan sadece haftasonları oluyor, artık onlarda ne kadar değerlendirilirse. Bazen hiçbirşey yapmamak daha iyi geliyor. Dışarı çıkmak demek extradan yorulmak demek benim için. O yüzden geçen Pazar olduğu gibi gelen bütün dışarı program tekliflerini reddedip evde oturdum. Zeyno gündüz uykusuna yatınca bende gittim yanına yattım, öğle vakti oh bir güzel uyuduk ki tadı hala damağımda. 

Zeyno hanım kızımız da artık tam tamına 22 aylık, doğum gününe iki ay kalmış şunun şurasında. Artık o tam bir birey. Artist sıpa. İstemediği bir şeyi zinhar yaptıramazsınız, giymek istemediği bir şeyi giydiremezsiniz. yemek işini hiç anlatmıyorum, o artık bizim kronik problemimiz zaten. Sabah sırtına bir yelek geçiremedim. Meğersem elimdekini değil başkasını giymek istermiş, önüne seçenekler sundum ve o seçtiği birini arızasız giyiverdi. Neymiş dayatma yapmayacakmışız, hanımın da beğenileri varmış. 

Zeynonun şu ana kadar kelimenin tam anlamıyla eskittiği hatta giyerek paraladığı tek eşyası olan ev patiklerini yenilemek farz olmuştu. Bende Morhipo'daki kampanyadan faydalanarak aşağıdakileri sipariş verdim. Ayakları çok terlediği için normal panduf giydiremiyorum, Ancak bunlarla rahat ediyoruz. Bir öncekini e-bebekten yarı fiyatına alabilmişken şimdi numaralar büyüdüğü için ancak bunu bulabildim.

Evdeki oyuncak popülasyonu da çok azmış gibi sepete bu seti de ekleyiverdim.



Dün akşam beycağız bana işittirerek "kızım babaya çay yaparmısın" dedi. Tam bir çaykolik zaten kendisi. Ben o ara kendisine laf yetiştirirken baktım bizimki oyuncak çay setinden fincana hayali çayı doldurmuş, fincan tabağını da itinayla tutarak babaya getirip ikram ediyor :) Ne güldüm, kızım kurtardın beni çay yapmaktan dedim ama kalkıp gene de yaptım.

Böyleyken böyle işte, Küçük mutluluklar hayatımızdan eksik olmasın.

Aa bütün bi de sevgililer günüydü değil mi ? Sabah ben daha çayımı içmeden ablam arayıp kutlayınca çok güldüm. Dedim kocalardan hayır yok bari biz birbirimizi kutlayalım dimi :) Böylesi günlere önem atfetmemekle birlikte insan yine de içten içe bekliyor ne yalan söyleyeyim :)
  

9 Şubat 2013 Cumartesi

Yaşasın haftasonuuu

Geldik haftanın sonunaa, yuppiiii.
Günün kalanında dilediğimi yapabilecek olmak harika. Her ne kadar alışveriş + yemek + temizlik olarak geçecek olsa bile yine de harika. İster yaparım ister yapmam  demi ama. Hava da güzel, az da olsa sıcak e daha ne olsun..

Pek bi pozitifim bugün. Tralllaaaalllaaaa taralallaaalllaaaaaa :)

1 Şubat 2013 Cuma

Hastalık

İlk ateşli hastalığımızı yaşıyoruz sevgili blog. 
Herşeyin bir ilki varmış. Bu boyutta bir hastalık yaşamamıştık şu ana kadar. Çarşamba akşamı eve gittiğimde ateşi çıkmaya başlayan mahsun, halsiz bir kuzucuk buldum. Garibimin gözleri sulanmış, kızarmış. Yemek yedirip soğuk algınlığı şurubu verdim ve ateşini takip etmeye başladım. Ateşi inmek bir yana yükselmeye devam etti. Alnına kompres yaptım, ılık duş aldırdım. Ih ıhh. düşmedi. Baktık olacak gibi değil aldık hastaneye götürdük. Teşhis, kulaklarına vurmuş boğaz enfeksiyonu + göz nezlesi. Rahatsızlığı öğleden sonra başlamış. Yada çok hareketli olduğu için daha öncesini biz anlamadık. Hemen bir fitil yapıldı ama ateşi o da düşürmedi. Bir 40 dakika sonra bir iğne yapıldı. Neyseki o ateşi düşürmeye başladı da ilaçlarımızı da alıp eve döndük gecenin 1'inde. Duam o ki düşmeyen ateş durumu bu hastalığa mahsus bir haldir de genel vücut yapısı değildir inşallah. O kuduruk, bir saniye yerinde duramayan kız gitmiş, mahsun, halsiz kucağımda yatan ve alnına koyduğumuz ıslak havlusu  kayınca onu kendi elleriyle düzeltmeye çalışan hasta bir kız gelmişti. O hali çok dokundu bana, alışkın değiliz çünkü. Hep bir hareket hep bir aksiyon olur, durgun hali garip geldi bize..

Tesadüf o ki ben ertesi gün için yıllık izin almıştım bir gün. Beycağızım çıkmayan 20'lik dişini cerrahi müdahaleyle aldıracağı için yanında olayım demiştim. Amma velakin kızoşum hasta olunca beycağız ikinci plana düştü. Ona da kendi annesi eşlik etti. Şimdi 35 yaşındaki adam dişçiye tek gidemiyo mu demeyin bizim beyin tansiyonu böyle durumlarda yerle yeksan oluyor, kendinden geçiyor. Nitekim narkoz iğnesi yapılırken tansiyon gitmiş yine. 

Velhasıl dün evimiz bir nevi revirdi. Zeynep hasta, beycağız ameliyatlı, kayınpeder gripten üç gündür yatıyor. (Zeynep'e de ondan geçti sanırım:() Valideyle ben Florence Nightingale olduk. 
Bugün çok şükür ki hepsi daha iyiceydi. Allah beterinden korusun. Amin.