Merhaba blogcağızım.
Hazır boş bir an bulmuşken kendime kısa da olsa birşeyler
yazayım dedim. Yağmurlu gri bir sabah bu sabah. Baba kız evde uyurken ben
kalktım işe geldim. Ah şu Cumartesileri bir tatil olaydı ah..
En son Zeynocumun kreşe başladığını söylemiştim. Bana kalsa
bu kış da evde olsun derdim ama bakıcı ablamız taa Temmuz ayında Ekim’de
ayrılacağını haber verince bizim için bir nevi kaçınılmaz oldu. Yeni birini
bulmaktansa kreş alternatifini değerlendirelim dedik, eğer sevmezse yeni bir
abla arayışına girecektik. Daha önce de yazdığım gibi yazın başında evde
sıkılmasın diye haftada birkaç gün için kreş/oyun grubuna başlamıştık. İki hafta
devam ettikten sonra Zeynep’in ciddi bir protestosuyla bırakmak zorunda
kalmıştık. Ve daha sonra da bir daha okul lafını ettirmemişti bize. Baktık ki “okul”
adı geriyor bizimkini, oyun parklarını seviyor olmasında ötürü gideceği yerin
kreş/okul değil de “oyun evi” olacağını söyledik. Elbette tekrar aynı yere
başlatmadık. Aslında yazın başında oyun grubu seçimi yaparken birkaç yer
dolaşmıştık ve şuan devam ettiği yeri de gezmiştik. İlk başladığı yerle
kıyaslayınca da biraz burun kıvırmıştık açıkçası çünkü ilk gittiği okul
yepyeni, duvarları janjanlı, donanımı daha fazla kısaca albenisi daha yüksekti.
Biz de bir buna kanarak başlatmış ama
sonra aslolanın görüntü değil içerik olduğunu anlayıp yanıldığımızı anlamıştık.
Şu an devam ettiği yer muhteşem donanımlı değil belki ama daha önemlisi
barındırdığı samimiyet, çocuklara olan sevgiyle yaklaşımları. İlk gittiğimiz
gün ben daha heyecanlı ve paniktim. Ama Zeynep başta biraz mesafeli olsa da kaynaşıverdi
hemen, ben otururken bir baktım tren yapmışlar alt kattaki oyun alanına
gidiyorlar ve yanımdan geçerken bana el sallıyor. Benim için ille de bir şeyler
öğrenmesi çok elzem değil, yeter ki mutlu vakit geçirsin. Şu an iyi gidiyor şükür,
öğretmenini çok seviyor ve büyüyünce öğretmen olmaya karar vermiş. Her gün
okulda –pardon- oyun evinde yaptığı faaliyetleri büyük şevkle gösteriyor, biz
de ayılıp bayılarak odasının duvarına asmasına izin veriyoruz. Gittiği yer ona
göre hala oyun evi, biz ya da bir başkası yanılıp da okul nasıl geçti yada
naptın okulda deyince hemen bizi düzeltiyor “okul değil, oyun evi şaşkın” diye.
Ha bu arada şu ana kadar bildiği en kötü kelime “şaşkın” J
Ama oyun evine başladık başlayalı hastalıklar yakamızı bırakmıyor, bu da
kaçınılmaz bir durum sanırım. Ha bir de kıyafet sorunumuz var. Her ne kadar kıyafetlerini akşamdan hazırlasam
da o beğenmeyip çorabına kadar kendi seçmek istiyor, böyle olunca da ortaya
değişik kombinasyonlar çıkıyor, misal tütü etek, altına tayt, onun altına
alakasız bir renk çorap gibi, ya da yazlık elbise altına kırmızı kot gibi, gülmemek için kendimi zorlasam da karışmıyorum. Ama
oyun evindekiler ne düşünüyordur acaba diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Böyleyken böyle işte. Bu hafta doğru düzgün yemek yapmadım
çünkü eşim şehir dışındaydı. Gideyim de evi hale yola sokayım iki kap yemek
yapayım J Koltuk
minder kılıflarını yıkamıştım, beyaza yakın olunca maksimum ayda bir yıkanması
gerekiyor ve onları söküp takmaktan da nefret ediyorum bu arada. Önce market,
sonra bu işler ve yemek yapma bugünün programı.
Pazartesiden sonra yıllık sene sonu yoğunluğu başlayacak,
her sene Kasım Aralık benim için aşırı yoğun geçer. O nedenle bir daha ne zaman
yazarım bilmiyorum. Görüşmek üzere.
Şaşkınnn kızımın da en çok kullandığı kelimelerden biri. Nerden duydu acaba derken bir çizgi filmde bir karakterin sürekli söylediği kelime bu imiş...oyun evi hep böyle çok gitmek istediği bir yer olarak kalsın inşallah.
YanıtlaSilAynen, bizimki de tvden kapmış. Amiin inşallah benim de dileğim o soğumaz inşallah..
Silkız çocukları hep aynı. Bizim Gamse içine giydiği külota bile uymadııı uymadııı diye ağlardı...
YanıtlaSilKolay gelsin en yoğun dönemdesin...
Sevgiler