24 Nisan 2013 Çarşamba

Ondan bundan şundan, kurabiye tarifi vs.


İşte yine geldik bir haftanın daha ortasına. Hafta nasıl başlıyor nasıl bitiyor hiç anlamıyorum. Dün 23 nisan’dı, memleketimin %80’i tatil yaparken biz yine çalışıyorduk.  İşin en sinir kısmı da beycağızım tatil yaparken benim çalışıyor olmam. Hoş işe geldik de ne oldu, diğer tüm kurumlar, bankalar vs. vs. tatil olduğu için öyle aman aman bir şey de yapmadık. İş olsun işte..

Hafta sonu da zati misafirim vardı, hazır beycağızın anne babası buradayken bir aile toplantısı tertip edeyim dedim hayırlı gelin olarak ve eltimi ve kayınbiraderimi kahvaltıya davet ettim. İlave olarak ablam da şehir dışına çıkacağı için yeğenimi bana bırakınca 3 çocuk 6 yetişkin keyifli bir kahvaltı yaptık. Öğleden sonra da eşimin babaannesini ziyarete gittik gün bitti zaten ama akşam koronkunç bir baş ağrısı yaşadım ki sormayın. Zeyno’yu babasına satım iki seksen üç doksan yattım uzandım. 

Zeyno hanım da bu aralar zıvanadan çıkma hallerinde, her şey onun, evdeki süt kutusundan parktaki salıncağa kadar, hep bir çemkirme halinde. Her şeyi kendi yapacak, eğer yeri ve sırası değilde izin vermiyorsak bir cığırtı koparacak. Üst baş giydirirken hep kaçacak, yemek yedirmek zaten zor iş, türlü şaklabanlıklarla ikna edilip ağız açtırılacak, bir lokma yerse mutlu olunacak. Uykuya geçmek de zor bugünlerde, önceki gece  23:00’te yatırmaya başladım, 01:00’de uyudu. En son sinirimden ağladım. İki yaş sendromu dedikleri bu olsa gerek. Buna da şükür.

Ayıptır demesi Pazar sabahın köründe bir kurabiye yaptım çok güzel oldu, favori kurabiyelerim arasına girdi. Ben balık hafızalı olduğum için tarifi buraya yazayım da unutmayayım:

Üzümlü cevizli kurabiye

1 yumurta
200 gram tereyağı (margarin yerine tereyağı koyun, lezzet farkını görün)
1 su bardağı şeker
2 vanilya
1 kabartma tozu
1 su bardağı iri kırılmış ceviz
Yarım su bardağı kuru üzüm
Aldığı kadar un

Oda sıcaklığında yumşamış tereyağını şekerle karışrın yumurtayı ekleyin, üzerine un, vanilya, kabartma tozunu ekleyin yoğurun, hamur toparlanınca üzüm ve cevizi ekleyin. İri iri kopartıp yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizin üzerine çatalla bastırıp biraz yassılaştırın. Fırına atın. Fırında daha da gevşeyip reklamlardaki cookie görünümünü alacak :P  afiyetlen yiyin.  iç malzemeleri değiştirip değişik kurabiyeler elde edebilirsiniz, misal incir + ceviz ikilisi de gayet şükela, yada sadece iri kırılmış çikolata. Hatta hamurun yarısına bir çeşit diğer yarısına da başka çeşit iç ekleyip aynı anda iki çeşit kurabiye de yapabilirsiniz.

Allahım napsam pastane mi açsam, ne marifetliyim ben yahu JJ  :P

19 Nisan 2013 Cuma

Gözlük


Yüzümde hiç alışık olmadığım bir ağırlık var. Evet Salı gününden beri ben artık gözlük kullanıyorum. Bilmem kaç yıllık eğitim hayatı artı üzerine 7 yıldır sürekli ekran başında olmanın bir getirisi bu. Gözlerim bozuldu. Sürekli başımın ağrıması, televizyondaki küçük yazıları okuyamamam ve en sonunda gelen otobüsün numarasını çok yakına gelene kadar görememem neticesinde bana doktor yolları göründü. Sonuç itibariyle sağ göz 0,75 sol göz 0,50 olarak gözlük reçete edildi. Artık dünyam daha aydınlık, renkler aha canlı, beyazlar daha beyaz :P

4 gündür takıyorum (sadece işyerinde, bilgisayar başında) ama hala alışamadım. Özellikle biriyle konuşurken dikkatim dağılıyor, gözlerimle beraber sanki, kulaklarım da bozuldu, karşımdakini anlayamıyorum J Gülmeyin valla aynen de bu durumdayım. En son müdürüm bir şeyler söylerken bana çat diye gözlüğü çıkardım valla anlayamıyorum böyle sizi diyerek J Alışacağım herhalde du bakalım. Ama baş ağrısı belirgin bir şekilde azaldı. Bi de şunu fark ettim gözlük daha bir ciddiyet katıyor insana, kişisel imaj açısından da faydalı. Benim gibi yaptığı iş ciddi olan ama yapı itibariyle hiç ciddi olamayan birisi için olumlu bir katkısı olacak sanırım. 


15 Nisan 2013 Pazartesi

2 yaş


Epeydir ayrı düştük blogcağızım. Biraz buralarda yoktum, biraz buralardayken yoğundum derken arayı açmışız. Yaz(a)madığım zamanın en büyük olayı ise tabiî ki kızçem Zeynebim Selinimin 2 yaşını 12 Nisan itibariyle doldurmasıydı. Kendi çapımızda düzenlediğimiz şenliklerle ve içimizde patlayan havai fişeklerle bu özel günümüzü tepe tepe kutladık. (içimizde patlayan havai fişek; ba ba baaa teşbihte son nokta :P)  Gerçi Zeyno hanım, pastanın üstündeki yanan mumları üfleyerek söndürme hadisesine pek bir anlam veremese de ben onun yerine itinayla üfledim. Başka bebeler mum üflemeye bayılırken bizim hanım “ne gereksiz iş” bakışı atarak bir an evvel bu seramoninin bitmesini bekledi. Öyle şenlik menlik dedim ama kendi çapımızda dayı teyze katılımıyla yaptığımız bir aktiviteydi. Dayının da doğum günüsü bir gün sonra olunca iki mum dikerek onu da aradan çıkarıverdik. 

Bu post da Zeynep’e özel bir post olsun madem. Kısa kısa notlarla halini ahvalini not düşelim buraya.

İki yaşını dolduran Zeyno hanım tam bir cilvenaz. O dudaklarını büze büze yaptığı nazlar edalar tam yemelik. O esnada başka bir şey yapıp ona bakmıyorsak hele “anne bak” “baba bak “diyerek dikkatleri kendi üzerine çekmeyi de biliyor sıpa.  Bir de yattığı yerde bacak bacak üstüne atıp öyle uzanıyor keyif ehli hanım.
Artık azcık da olsa kendi kendine oynayıp oyalanabiliyor. Çay setleri ve bebekler kurtarıcımız.
Oyun hamurlarında ise ille beraber oynamak lazım. Alıp geliyor anne ”amur yapalım” diyor.
Bu aya kadar televizyonla ilişkisi çok azdı. Bu ayla beraber Pepe’ler, Moni’ler, Maya’lar hayatımıza girdi. Yetmezmiş gibi ipadden de sürekli onları açmamızı istiyor. Bir de “amanin kedi” belamız var ki aman. Nette illüstrasyonla canlandırılan şarkı söyleyen bir kedi var. Yabancı şarkılardan tutun da yöresel ezgilerimize kadar bir çok şarkıyı söylüyor. Bizim kızın favorisi yerel ezgilerden yana. Tiridine bandım en en favori parçamız. Baba daha kapıdan girerken “baba amanin kedi aç” diyor.  (ben açmasını bilmiyorum diyerek yırttım, ehi).

Biraz da huyundan suyundan bahsedeyim. Kesinlikle tutturuk bir tip. İstediği şey hemen olmalı ona göre (bana göre değil tabi, sabrım varsa tane tane açıklıyorum neden olamayacağını, sabrım yoksa kestirip atıyorum o da sesinin son perdesinde ağlıyor).  Arada ağlamasına da müsaade etmek lazım bence. Bizim evde bebek bakımında ara ara kayınvalidemden destek aldığımız için o sağolsun Zeyno hanım ne istese yapmış tüm iyiniyetiyle, yeter ki ağlamasın mutsuz olmasın diye, bu şekilde büyüyen çocuklar sınır mınır öğrenmeden büyüyorlar, tutturuk olmasını da biraz buna bağlıyorum. O yüzden her istediğinin olamayacağını öğrenmesi için arada hayır dediğimde böyle krizler çıkabiliyor.
Her çocuk gibi park delisi. Dışarı çıkalım mı dediğimde yüzü anında aydınlanıyor.
Ne kadar sakınmaya çalışsam da çikolatayı öğrendi.  Hergün babasına sürpriz yumurta siparişi veriyor.
Yemek yememesi daha doğrusu çok yemek seçip sadece birkaç çeşit yemeği yemesi beni en çok zorlayan konu. İki yaşında hala 12,5 kilo. Boyu da en son iki ay oluyordur ölçüldüğü 93 cm idi. Kiloya takılmamayı çoktan öğrendim. Aslolan sağlıklı olması tabiî ki.
Uyku. Bilenler bilir doğduğundan beri  Zeyno hanımla uyku imtihanımız var (dı). İki yılın sonunda diyebiliyorum ki sonunda kesintisiz 5 -6 saat uyuyorlar!  (bin şükür, çok şükür). Bizim sorunumuz gece çok sık uyanmasıydı. Az zombi gibi gidip gelmedim işe. Bu sorunu yaşayanlara diyebilirim ki tünelin sonunda ışık var az sabredin (iki yıl kadar!) 
Daha bir dünya şey yazabilirim, sözkonusu insanın kendi bebesi olunca çenesinin ayarı kaçabiliyor.

Özetle yavrukuşum, güzel kızım iyiki geldin dünyamıza, hayatımızın ışığı oldun, seni çoook seviyoruz, iki yaşın kutlu mutlu olsun. Nice nice yıllara hep beraber sağlıkla, mutlulukla ulaşalım inşallah.         


2 Nisan 2013 Salı

Haftalık gevezelikler..


Nisan ayına girdiğimize göre artık güzel havalara hoş geldin diyebiliriz değil mi? Nisan ayı zaten benim için son iki senedir daha bir anlamlı daha bir güzel. Benim biricik kuzumun doğum günü bu ayda. Geçen yıl epey önceden hazırlıklara başlamıştım bu yıl ise nasip olursa çekirdek ailecek kutlarız diye düşünüyorum, du bakalım..



Geçen hafta yazmıştım ya hani böyle cılkını çıkarana kadar temizlik yapmak istiyorum diye. Pazar günü bir gayret geldi bir ilham geldi sormayın. Kızı babayla parka yolladım bende eve giriştim. Cam çerçeve, kapı dolap Allah ne verdiyse sildim süpürdüm, tam altı kez çamaşır makinası çalıştı. Artık son postada makinadan garip sesler gelmeye başlamıştı ki bıraktım.  Beycağızım da sağolsun ütülere yardım etti. Akşam 8 de yorgunluktan pertim çıkmış olarak temiz evime için için sevinerek bakıp yorgunluk çayımı içtim. Bu arada kış boyunca Zeyno’nun odasında maaile uyuduğumuz için baharla birlikte şu odaları bir ayırayım dedim. Gece o kadar üstünü açıyor ki sürekli kontrol etmek gerek. Odaları ayırdığımız gece saat başı kalkıp kontrol ettim. En son 5 civarında gidip gelmekten pes ettim kıvrıldım yanına. Bu konuda da biraz daha çalışmamız lazım.

Tersten giderek önce Pazar gününü anlattım ama aslında ben Cumartesi’yi de çok keyifli geçirdim. Şehir dışındaki bir organizasyon nedeniyle şirketin yarı yarıya boşalmasını fırsat bilip Cumartesi gününü izin aldım. Annem ve ablalarımla beraber bir Eminönü çıkartması yaptık. Havanın güzelliği, gidiş ve dönüşteki vapur sefası, Eminönü’nün ıncık cıncık dolu sokakları çok keyifliydi. Kuru kahveciden mis gibi kahvelerimizi alıp taa Kapalıçarşı’ya kadar çıktık. Dönüşte de bir sürü ara sokağa girip çıkarak geze geze hoşumuza giden şeylere baka baka ve de alışveriş yapa yapa indik. Ama öğleden sonra inanılmaz kalabalık oluyor. Günün nispeten erken saatinde gidip gezmek gerek. Bir de kendimce bir dip not. Her gün eminim binlerce lira ciro yapılan o dükkanların içinde bulunduğu o canım eski binaların halleri neden o kadar harap? Neden o kadar bakımsız? Yapısı itibariyle en çok turist çeken bir bölgenin ironik bir şekilde bu kadar bakımsız olması, birçoklarını tenzih ederim ama adeta yolda yürüyen insanı kolundan tutup dükkanına sokacak kadar yoz satıcılarla dolu olması çok acı. Gezerken bir yandan da bunları düşündüm, kim ilgilenir kimin sorumluluğudur, neden bizde her şey böyle kuralsız kaidesizdir diye…

Sabah da bakıcı ablamız biraz gecikince bende geç kaldım haliyle. Taksi durağına doğru yürürken birden vazgeçtim ve işe yürüyerek gitmeye kadar verdim. Hava o kadar güzeldi ki sabahın o tatlı serinliğinde yürümek istedim. Yarım saatlik güzel bir terapi oldu bana. Ama topukluları hesaba katmamışım ayakların sızım sızım sızlıyor hala J Yolumuzun üstünde güzel de bir pastane var oradan da dereotlu peynirli poğaçalardan kaptım. Hem kendime söylendim hem yedim, az yürüdüm iki kalori yaktım diye hemen yerine koymam mı lazım diye diye. Ah ahh. Nolcek benim bu halim. Ömrü hayatımda hamilelikten sonraki en yüksek kilomdayım. Hamilelik kilolarını bile bir yıla kalmadan verip eski kilomu görmüş olan bende bu hal neyin nesi şimdi? Bütün kış homini gırtlak yersem olacağı bu. Diyet yapayım desem asla yapamam, hayatımda da yapamadım. Bir şey yasak olunca benim aklım hep onda kalır ki J Hele bir Ramazan gelsin veririm diye ümidim var. Bir umut işte..